12 Kasım 2009 Perşembe
Taşındık!
29 Ekim 2009 Perşembe
düşüncenin ötesinde.
Karşı karşıya kaldığınız, aşılması güç gibi gördüğünüz problemleri mevcut düşünce yapınızla çözemezsiniz. Çünkü bu problemler, mevcut düşünce yapınızın ürünüdürler.
15 Ekim 2009 Perşembe
Aseton'u dinlemeye gidiyoruuuz!
Gitarda Melis Soysal, basta Cemre Kabaş ve vokalde Selin Yılmaz'dan oluşan Aseton, 2008 yılında MTV TTNET müzik yarışmasına katılarak, sözünde ve müziğinde grubun gitaristi Melis Soysal'ın imzası bulunan ‘Sen’ adlı şarkıyla birinci oldu. Aynı şarkıya çekilen video klipleri ile de dikkatleri üzerine çeken grup, bu başarının hemen ardından Fox Tv'de yayınlanan "Kız Takımı" dizisinde de yine sözü ve müziği Melis Soysal'a ait "Dibini Gör" şarkısı ile ekranlarda yer aldı.
Fax: 0212 292 78 37
23 Eylül 2009 Çarşamba
İzmir etkisi.
7 Eylül 2009 Pazartesi
Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.
21 Ağustos 2009 Cuma
Aradaki 7 farkı bulalım.
19 Ağustos 2009 Çarşamba
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Koku.
15 Temmuz 2009 Çarşamba
Funeral for a friend.
11 Temmuz 2009 Cumartesi
Haftanın "şaheseri" üzerine..
are you sure what side you're on?
better not look him too closely in the eye
are you sure what side of the glass you are on?
see the safety of the life you have built
everything where it belongs
feel the hollowness inside of your heart
and it's all
right where it belongs
what if everything around you
isn't quite as it seems?
what if all the world you think you know
is an elaborate dream?
and if you look at your reflection
is it all you wanted to be?
what if you could look right through the cracks
would you find yourself
find yourself afraid to see?
what if all the world's inside of your head
just creations of your own?
your devils and your gods
all the living and the dead
and you really are alone
you can live in this illusion
you can choose to believe
you keep looking but you can't find the woods
while you're hiding in the trees
what if everything around you
isn't quite as it seems?
what if all the world you used to know
is an elaborate dream?
and if you look at your reflection
is it all you wanted to be?
what if you could look right through the cracks
would you find yourself
find yourself afraid to see?
9 Temmuz 2009 Perşembe
Türkiye'nin Oprah'sı kim?
8 Temmuz 2009 Çarşamba
Artık Kısa Cümleler Kuruyorum.
Son günlerde çok düşünür oldum,
Zor zamanları çabuk atlatır oldum..
Yalnız mıyım insanlar içinde?
Yara aldım bundan iki yıl önce,
Hiç susmadım, şarkı söyledim günlerce..
Artık kısa cümleler kuruyorum.
Sevdiklerim, sevmediklerim yanımda.
Kabullendim her şeyi olduğu gibi,
Son günlerde çok düşünür oldum,
Zor zamanları çabuk atlatır oldum..
Bakıyorum aynaya her gece
Hayatıma giren herkese, yaşanmış her şeye
Teşekkürler..
30 Haziran 2009 Salı
Michael Jackson neyi işaret ediyor?
Ajandama bakmam lazım!
26 Haziran 2009 Cuma
Yalnız kalpler sütunu.
Merhaba, ben yalnızlığının 10. senesini doldurmuş bir kadınım. Dile kolay tam 10 senedir yalnızım. 15.Haziran.1999 senesinde 2 senelik ilişkisini noktalamış ve tarihler bugünü, tamı tamına 26.Haziran.2009’u gösterirken yalnızlığının onuncu senesi ve onbirinci gününe adımını atmış biriyim. Şu an 25 yaşımı yaşarken, tüm gençliğini belirsiz silüetlerle, yarı yüreksiz geçirmiş bir kadınım. “Yok artık” der gibisiniz. Hiç gören olmamıştır beni şöyle devamlı 3 ay boyunca “sevgilim” dediğim insanla yan yana. En yakın arkadaşlarım beni biriyle elele hatırlamazlar. 10 senedir bir sinemaya, konsere gidip yanımdaki adama omzumu yaslamışlığım yoktur. Doğum günlerimde yanı başımda bir el tutmuşluğum, yeni yıllarda saat 12'yi gösterdiğinde birini öpmüşlüğüm de yoktur. Kendi hayatınızda bunu düşünsenize, 10 sene boyunca bu hissiyattan mahrum olmak nasıl hissettirir? Korkutucu mu? Evet, ben 10 senedir yalnız olan, buna rağmen güçlü olabilen bir kadınım. Güçsüz olsam bugüne dek çok düşmüştüm. Güçsüz olsam yalnızlığımdan şimdiye kadar çok kez korkmuştum. Güçsüz olsam çok isyan etmiştim. 1999 Haziran’ından beri 2 aydan daha uzun süren bir ilişkisi olmayan bir kadın. Hayatındaki ilk hayal kırıklığını ve takiben diğer ikisini daha “babalarından” görmüş, yine de kendine hasar vermemiş kadın. Son 4 senesini “ben ilişki istemiyorum” yalanını tekrarlayan erkeklerle geçirmiş kadın. Yine de inancına atılan her balta darbesinden sonra, kalkıp yaraları ile etrafına gülümsemiş olan kadın. Sakinliğini her daim korumuş, ikili ilişkileri daha çok etrafını gözlemleyerek öğrenmiş, üçüncü gözünü açtığında “saçma” bulduğu bir çok gereksiz duygu ve düşünceye kendi “ilişkiciklerinde” yer vermemiş, halinden şikayet etmemiş, hissettiği ne ise onu yaşamaktan kaçmamış, stratejilere kendini kaptırmamış, kalıpları kabul etmemiş. Yalnızlığı ile iyi geçinebilen, geçmişiyle kavgasız. Sevince sevilmemiş, sevemeyeceği bir seveni bile olamamış bir kadın. Kafasını yastığına koyduğunda yaşanmışlıklardan o kadar yorgun, samimiyetsizliklerin o kadar farkında, bir o kadar rahat ve aynı zamanda düzenden rahatsız. Annesinin kaderini paylaşmaktan ölesiye korkan ama her geçen gün o kadere daha da yaklaşan kadın. Eğer “O” sana gelecekse en son gelsin, film mutlu sonla bitiyormuşçasına “SON” olsun, her şeyin bittiğini sandığın anda gelsin, en umutsuz anında gelsin, manası ile beraber gelsin. "O" şu an bir yerlerde hayatını yaşıyor, bir gün bir yerde karşılaşacak olduğunu düşünmek bile heyecanlı. Heyecanı ile gelsin. Yüzünü dökme küçük kadın, hayat sana bildiği gibi gelsin.
8 Haziran 2009 Pazartesi
3055.
4 Haziran 2009 Perşembe
iki bilinenli denklem.
28 Mayıs 2009 Perşembe
hoptek moptek.
26 Mayıs 2009 Salı
Son zamanlarda...
17 Mayıs 2009 Pazar
Kalbimi kırma, bir gün duracak nasılsa.
15 Mayıs 2009 Cuma
Tehlikeli kadınlar & Değişken erkekler
7 Mayıs 2009 Perşembe
ortaköy-tünel hattı.
1 Mayıs 2009 Cuma
down'ım, down'ım, down'ım!
26 Nisan 2009 Pazar
krishna says.
22 Nisan 2009 Çarşamba
çöplük.
Yitirmiş en sevdiği adamını
Yitirdiği gibi seneler önce babasını..
İçi boş kalpler çizmiş tonlarca
"Kalbi kadar temiz" sayfalara..
Çöp adamlar iliştirmiş kenarlarına
Ama çöp kokusu sinmiş tüm ruhlara..
23.04.2009
01:10
19 Nisan 2009 Pazar
to leap or not to leap.
4 Nisan 2009 Cumartesi
her kabul ediş, sessiz bir isyanla başlar..
31 Mart 2009 Salı
-mış gibi.
Tek başına yaşamaya geri döndüm. Daha doğrusu 'döndürüldüm'.
Üçüncü şahıslar ile hayatımın ne kadar değiştiğini gördüm. Daha doğrusu 'gösterildi.'
Yapılan son dakika tercihleri, sağ gösterilip sol vurmalar ile birden dengelerin nasıl da değiştiğini öğrendim. Daha doğrusu 'öğretildim'.
İhtiyaç duyulan kontenjan dolunca sadece kendi sesimi işittim. Daha doğrusu 'işittirildim'.
Şimdi mevcut duruma alışmaya çalışıyorum. Daha doğrusu 'alıştırılıyorum'.
Bugüne kadar yaşatılanlar ve bir gün bunların da yaşanacağı 'hatırlatıldığı' için teşekkür ederim.
23 Mart 2009 Pazartesi
sığmıyor artık kimse hayatıma.
bir yerde iki farklı el birleşirken, başka bir yerde benim ellerim iki yanıma düştü.. sessizlik.. yoğun sigara dumanının etrafa yayıldığı oda çok sessiz.. can havliyle cam açıyorum, hava almam gerek. hava gelmiyor. hayır, hayır geliyor aslında.. sadece ciğerlerim almıyor. çok sessiz.. parkeye bir damla düşüyor. ama bu defa akan rutubetli tavanımdan değil. bir yandan tüm odayı darmadağın edecek güce ve isteğe sahipken diğer yandan kollarım uyuşuyor, kaldıramıyorum bile. öyleki sigaramı bile taşıyamıyorum iki parmağımın arasında.. ama sesim çıkmasın diye elimi ısıracak gücüm var... kendimle çelişiyorum.. "neden?" böyle isyan etmek istiyorum. daha fazlası değil. sadece "neden?".. bir kadın kahkahası çalınıyor kulaklara. benim odamda ise kulakları çınlatan sessizlik.. kedim odama girmeye çalışıyor. hayır yanlış geldin, kahkahaların olduğu oda burası değil. burası sessizlik.. burada neşe olmaz. hiç olmadı.. burası matem. temiz hava karışıyor yoğun sigara kokusuna. tazeliği hala içime çekemiyorum. çok sessiz.. su altında gibi duyuyorum. midem de bulanmaya başladı. yüreğim sıkıştıkça içim üşüyor, içim üşüdükçe yoruluyorum. yoruldum. çok yoruldum.. daha 1 saat önce izlediğim oyundan bir diyalog aklımda: 'yapacak birşey de kalmadı, daha ne kadar bekleyeceğiz?'.. kendimi uykunun eline bırakıyorum. başka bir şehre gitmek ister insanlar sığmadıkça kendi hayatlarına.. sabah yanından geçtiğim tabelada "Kocaeli İl Sınırı" yazıyor. ama hiç birşey değişmedi. hep değişir zannederdim. ahh.. yine burnumun direği sızladı. sabah 07:20. soruyorlar, neyin var? benim neyim var? arabada michael jackson 'remember the time' çalarken, son 1.5 senemi sabah 07:20'de nasıl anlatabilirim ki size? beni 1.5 sene dinlemeniz gerek.. peki yaşatabilir miyim? benim gözlerime, benim kalbime, benim ruhuma sahip olmanız gerek.. o gözlere benim gözlerimden bakmanız gerek.. geçirmeye çabaladığım geceyi hatırlıyorum. ilk aklıma gelen şey, bana kendi içim kadar yakın, sıcak bir dost sesi: 'bugün miladın olsun' diyor.. bir yerde farklı iki el birleşti, başka bir yerde benim ellerim iki yanıma düştü, yabancısı olduğu diğer ellerle birleşmek üzere..
20 Mart 2009 Cuma
one a day.
makyaj. yırtık çorap. 00007 bond. dalga geçmeler. kısık kahkahalar. yamuk ağız. şaşı göz. genius.
08:45
sokak kapısı şoku. topuklu ayakkabı sesi. küfür. buhran. birikmişlik. iç dökme. sakin olmalıyım. öpücük.
08:55
güneş. soğuk. 85 saniye. 3 trafik ışığı. toplamda 145 saniye. yine küfür.
09:16
DT2. kalabalık. kavga. eşarp. 100 kilolar. akbil. kapı. topuklu ayakkabı. nefes darlığı.
11:00
arkadaşlık. sitem. önyargı. değişim. bencillik. farkındalık.
11:40
istek. ortaköy. terslik. deniz. boşa atılan çapa. gereksiz. son. acaba?
14:50
sorgulama. gerginlik. şef. 6 gün. bedük. refresh. acele.
14:54
toplamda 2 sigara. henry mancini. moon river. sükunet.
13 Mart 2009 Cuma
DT2.
11 Mart 2009 Çarşamba
all is full of me.
Zaman zaman ağır bassa da öyle çok odun da değilimdir, duygusalımdır, hatta dönem dönem fazlasıyla.. Ama hep bi taraftan da mantığımın elinden tutmuşumdur. Ne olursa olsun bırakmamışımdır.. Kendim için 'gerçek' olana beni yakın tuttuğuna inanırım.. O yüzden hiç bırakmam, elimden kayıp gittiğini anladığım anda kısa bir süre duygusallığımla başbaşa kalmanın tadını çıkarır sonra hemen düşerim mantığımın peşine.. Hatta bu yüzden annem bana bir keresinde 'o kadar herşeyin farkında bi çocuksun ki sen, hiç bir zaman dört dörtlük mutlu olamıcaksın' bile demişti..
Neyse..
Düğün törenleri de bana hep ambalaj gibi gelmiştir. Önemli olan niyet değil midir? Sanki o niyetin üzerini parlak ambalajlarla, paket süsleri ile kaplayınca daha mı güzel gözüküyor? Birbirine aşık, elele, iki gülümseyen insan.. Böyle yeterince güzel değil misiniz zaten? Ki nitekim hediyeye varmak için de o süslü parlak kurdelaları, ambalajları yırtıp atarız ilk olarak.. içindeki değişmez ki, hep aynı kalır..
Ben yine şehir hayatından sıkıldım anlaşılan. kafama bandanamı takıp, Büyükada'da bahçesi olan bi evin hayalini kurup yarına yabancılaşmadan önce yazıyı bitirmenin vaktidir.. Bu arada takmayın siz beni. Büyük konuşmamak gerek. Gelinliğinizi de giyin, düğün de yapın, yeter ki nasıl mutlu olacağınıza ve o mutluluğu nasıl ayakta tutacağınıza inanıyorsanız öyle yapın..
Current Song: Björk / All is full of love.
27 Şubat 2009 Cuma
we're in this together.
gözlerini uykudan açma an'ı.
her sabah kendisine uyanılan belki de.
yeni bir gün mü var?
hayır.
o var.
12 Şubat 2009 Perşembe
istiyorum, istiyorum, istiyorum!
advance derecede photoshop bilgisi istiyorum.
mümkünse quark express ve freehand de istiyorum.
cubase ve dance ejay'i öğrenmek istiyorum.
adobe premier kesinlikle istiyorum.
hobi olarak haftada bir bi stüdyoya girip şarkı söylemeyi,
ayda bir bi yarı-amatör tiyatro topluluğu ile sahne almayı,
bestseller kitapları haftasında bitirmeyi,
bütün entel-kuntel filmleri yalayıp yutmayı istiyorum.
ciddi ciddi spor yapmaya vakit ayırmayı,
bir kez olsun ispanya'da bulunmayı,
hayatımın bir dönemi büyükada'da yaşamayı istiyorum.
tüm bunları yaparken pijamayla yaşamak ve 3 öğün domatesli makarna yemek istiyorum.
yardımcı olabilecekler için müracaat bizzat şahsımdır.
11 Şubat 2009 Çarşamba
in Can Yücel we trust.
Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.
Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...
Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı..
Can Yücel
7 Şubat 2009 Cumartesi
trainspotting.
Kısaca bunu aylara yıllara vuralım bakalım neler çıkacak. her 24 saatin 20 saati yani ayda 600 saat= 25 gün eder . Her 30 gününüzün 25 i bunlara gidiyor. Yıl bazında hesaplarsak her 365 günün 304.16 günü bu aktivitelere ayrılıyor.
60 sene yaşadığınızı varsayarsam, bunun 49.998 senesini yukarıda bahsettiklerimi yaparak geçiriyorsunuz. 60 senelik ömrünüzün sadece 10 senesi %100 sizin sayılabilir. Daha milyon tane ömür yiyici faktör sayardım ama o kadar da acımasız olmak istemedim.
Ha ayrıca diceksiniz ki şimdi haftasonları da mı çalışıyoruz ? o ekstrayı da çıkarıp denkleme ''stres'' denilen boku monte ettiğimizde hemen hemen aynı kapıya çıkıyor zaten. Uzun lafın kısası 2 gram yaşicaksınız onu da adam gibi yaşayın.
ALINTIDIR.
4 Şubat 2009 Çarşamba
it's complicated.
Big: What? No, no, I came here to tell you something. I made a mistake. You and I..
Carrie: You and I nothing! You can't do this to me again! You can not jerk me around!
Big: Carrie, listen to me. It is different this time.
Carrie: Oh, it's never different! It's six years of never being different! This is it! I am done! Don't call me ever again! Forget you know my number! In fact, forget you know my name! And you can drive up this street all you want... because I don't live here any more"
2003'ten beri vizyonda olan film..
Benim için ise durum tam tersi. Hayatımda nadiren de olsa birşeyler düzgün gitmeye başlamıştır veya en azından ben bunun için adımlarımı atmışımdır ki o insanı hayatıma sokmaya, onun hayatına girmeye karar vermişimdir. E hal böyle olunca 'cefakar' yönüm ağır basar ve çok kısa süreliğine de olsa yerden kesilmiş olan ayaklarımı yine asfalta teslim ederim. Ve en iyi bildiğim şeylerden birini devreye sokarım; 'fedakarlığımı'. Çalışmayı seven bünyemle kolları sıvar işe başlarım. Bu süreç geçsin de bir an önce (herkes gibi) hakettiğimiz mutluluğu yakalayalım diye yapmadığım şey kalmaz. 'Biz' olmuşuzdur ya bi kere, benim de sorunlarını aşmasında tuzum olması lazımdır. Ama sonu böyle olmaz. Hiç bir zaman da olmamıştır. O yemek hep 'tuzsuz' kalmıştır, ben onun hayatında olduğum ve olacağım sürece de hep 'tuzsuz' olarak kalacaktır. Sonra da kaçınılmaz son.. Sessizce taraflar iki ayrı yöne dağılacaktır..
'Cefasını sen çekersin sefasını başkaları sürer' sözü atalarımızın aklına düşerken acaba ben bundan önceki hayatımı mı yaşıyordum? Muhakkak beni parmakla göstermiş olmalılar, veya onların laneti üzerimde olabilir mi? Öyle olmalı çünkü bu insanlar beni hayatlarından bir sol ayak hamlesi ile attıkları zaman birden çiçeklenmeye başlıyorlar. Ya mükemmel bir iş sahibi oluyorlar, ya psikologları onları hayata döndürüyor, ya nirvanaya ulaşıp iç huzurlarını buluyorlar vs. ama ortak nokta; muhakkak hayatlarının aşkı ile tanışıyor ve uzun süre çoook mutlu oluyorlar.. Ben ise; ya hayatlarının görünmez kadını olaraktan tipex ile üzerime kalınca bir çizgi atılıyor ya da yine en iyi başardığım şeylerden biri olarak (her problemlerinde yanlarında olma kontenjanımdan dolayı olsa gerek) 'ağlanacak omuz gamze' levelına atlıyorum.. O zaman Polyanna karakterime bürünüp, başımızı 20 derece sola eğerek 'olsun, zaten alışkınım, sürprizlerle karşılaşmıyorum en azından, hep bildiğim son' diyelim de yazımız da burada son bulsun..
2009'da da yine aynı filmle huzurlarınızda olmak üzere...
P.S. Meliscim bu yazıdan sonra otizm'in hala yaşadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirsin. Hatta üzerinden geçelim; "Otizm üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır." sevgiler..