tag:blogger.com,1999:blog-68586731381971536012024-03-20T01:21:45.513-07:00androidBu blogda yazılanlar ve kişiler tamamen gerçek ürünü olup hayalle ilgisi yoktur.brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.comBlogger46125tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-15479237824125408722010-02-13T14:24:00.000-08:002010-02-13T14:58:57.619-08:00epic fail!ben birisinden gerçekten hoşlandığım zaman dünyanın en salak insanına dönüşürüm. belirli bir ön hazırlık sürecine de gerek duymam hatta, birdenbire olurum. kendi ağzımın ortasına bir tane vurasım gelir, o derece bir salaklıktan söz ediyorum. denemesi bedava. hoşlandığım insanın karşısında konuşuyorsam, iki lafı bir araya getiremem. o yüzden çok özenirim dizilerde böyle karşı cinsle konuşurken vurucu şeyler söyleyen cool kadınlara. biterim onlara. hiç istif bozmazlar onlar, "takmıyorum" style. bense daha en son söylemem gereken şeyi ilk baştan söylerim, çıkar ağzımdan. kimi zaman da error verir beynim, bakışlarım mavi ekrana bağlar, sesim incelir filan. o an fotoğrafımı çekin. yetmezmiş gibi, tüm bunlar hareketlerime de yansır. misal; ya bıdır bıdır konuşurum hiç susmam, sessizlikten sıkılmasın diye. ya da tam tersine uzun sessizliklerin aralarında bir kaç cümle kurarım, çok konuşamam, belki canı konuşmak istemiyordur üzerine gitmeyeyim diye. genelde gözlerinin içine bakamam, ellerimle, tırnaklarımla oynarım, ya da elimde o an ne varsa onunla. çok ciddi bir şey anlatıyorsa, hassas bir konudan bahsediyorsa salak bir gülümseme ile dinleyebilirim onu. "ne gülüyorsun kızım komik mi?" dese verecek cevabım yok. ya da yine tam tersine, çok üzüldüğü bir şeyden bahsediyorsa ağzımı, burnumu oraya buraya oynatırım, tamamen istemsiz bir şekilde. sanki benim başıma gelmiş gibi içlenirim böyle. kendime bile yapmacık gelirim o zamanlar. yolda çat diye düşebilirim, ya da elimi kolumu tutamaz etrafımdaki insanlara çarpabilirim. insanlar böyle olduğum zamanlar çok şirin olduğumu düşünüyorlar ya ona yanıyorum bir de. şirin mirin olmak istemiyorum arkadaşım! şirinlik değil bu, bildiğin ergen kız tribi. kendimi övemem mesela hoşlandığım insana. ya da bir topluluk içindeysek kendimi öne çıkaramam, aksine bir iki adım daha geride dururum. öyle ortalara atmıyım kendimi, yanlış anlamasın derim. yahu daha neyi yanlış anlamıcak zaten "yanlış" anlamasını istemiyor musun? kendine güvensizlik belirtisi değil bu, onun da farkındayım, ama olmuyor işte, beceremiyorum. hele bir de taktik dedikleri şey var ya, bu konuda danışılabilecek en son insanımdır. hani şu "hemen telefonunu açmıyım, biraz çalsın", "hemen mesajına cevap atmıyım, biraz beklesin", "ilk günden hemen buluşmayayım, beni merak etsin" oyunlarından söz ediyorum. en yakın arkadaşlarımın dilinde tüy bitti bu taktikleri anlayayım diye ama o da olmuyor, olamıyor. benim beynim bunları reddediyor. "insan neden ne hissediyorsa onu yaşamıyor, ilişkide taktikler olacaksa eğer samimiyet bunun neresinde?" tezini savunuyorum 26 yıldır. bak, elde var sıfır. bu teze inanan ilk ve tek kişiyim henüz. kitleleri peşimden sürükleme gibi bir hayalim var bu konuda. yetkililere sesleniyorum buradan, ilişkiler üzerine akademi açsınlar. konusunda uzman bayan öğretmenler de ders versinler, yoksa ben daha bu kafayla gün yüzü göremem.brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-55389434360604427802010-02-06T04:11:00.000-08:002010-02-06T04:41:44.813-08:00ölüme yatıp hayata uyanmak<div></div><span><span>hayatla ilgili beylik sözler etmeyi sevmiyorum. mesela "hayat beni neden yoruyosun?" gibi. hayat beni bilmem nereye sürükledi vs gibi. soyut bi kavram olduğundandır belki, bilmiyorum. fakat çok uzun zamandır farkında olduğum birşey var. evet şimdi aynen o sevmediğim beylik cümlelerden birini kurucam. hayat bana stockholm sendromu yaşatıyor. üzerimde yıldırıcı baskılar uyguladıkça onu daha da haklı görmeme sebep oluyor. hayır aslında kolaya kaçıp kimseyi ve hiç birşeyi suçlu göstermeyeceğim. bunu ben kendime yapıyorum, biliyorum. şartlara yüklenmek haksızlık olurdu. dün bir arkadaşımla konuşurken dedim ki; hayatımda en çok korktuğum şeydir idealsiz biri olarak yaşamak. kariyerde idealsiz, aşkta idealsiz, arkadaşlıklarımla idealsiz. ileride geriye dönüp baktığımda istediğim şeyleri yapamamış olmak hayatın bana verebileceği en kırık notu olmalı. sevmediğim biri ile birlikte olmak, sevmediğim bir iş sahibi olmak, her biri birbirinin aynısı standart günler geçirmek gibi. Çavdar Tarlasında Çocuklar'ın anti-kahraman'ı Holden'ın Sally'e sorduğu gibi, "bazen harekete geçip hiç birşey yapmadığın sürece herşeyin daha da berbat bi duruma gireceğinden korkup, çaresiz kaldığını hissettiğin oluyor mu hiç?" diye soruyorum kendime. gelelim şu sendrom konusuna, günler bu şekilde geçtikçe "ben bunu hak ediyorum sanırım" diye bu çaresizliğe inanmaya başladık. eyleme geçmeye gücümüz bile yok sanki. başlarımızda o görünmez duvarlar. "evet o benimle olmaz", "evet ben o işi yapamam", "evet doğru buna cesaretim yok" gibi. ne zaman bu kadar umutsuzluk aşılandı insanlara? ellerinde çantaları ile kalabalığın içinde oradan oraya savrulan insanların gözlerindeki bezginlik, heyecansızlık ne zaman yayıldı herkese? şiddetli bir virüs gibi sardı etrafı. biri, diğerine el veriyor sanki. başımız önümüzde, rüzgar nerden eserse sürükleniyor gibiyiz. küçük heyecanlar da ayakta tutmasa bizi, nelere tutunacak bu kadar insan? kısırdöngüler içinde yaşanıyor hayatlar. dün gece tam 12 saat uyudum. akşam 20:30'da başladığım bu uzun uyku maratonunda bir de tuhaf rüya gördüm. ölüyordum rüyamda. hayır aslında tam da ölmüyordum, ölmeden önceki o sonsuz anı yaşıyordum. bir kurşun isabet ediyordu omzuma. omza giren kurşunla da hemen ölünmez ya neyse, rüya işte. kalabalıktı etrafım, o an aklımdan o kadar çok düşünce geçti ki. bu anı sonuna kadar doya doya yaşamalıyım, tadacağım son duygu bu diyordum içten içe. şimdi ölüyor muyum yani, oha ölümden öncesi bu mu sindirmeliyim bu anı diyordum. şimdi bu kurşun içimde parçalanacak mı diyordum, o kadar sakindim ki, hatta ufak bir gülümsedim bile. bir o kadar da heyecanlıydım, adrenalin patlamasında doruk nokta. binlerce duygu ve düşünceyi bir arada tutarken içimde, bir kişi geldi aklıma. çok çaresizdim, sendeleyerek yürüyordum ama beynimi ayakta tutan bir suret vardı. işte o; "ölmeden önce kimin sesini duymak isterdin?" sorusunun cevabıydı. o saniyelerde neler geçmedi ki aklımdan. git gide acıyacak mıydı canım, belki de iyileşirdim ölmezdim, ben şimdi ne yaşamıştım bu güne kadar, ne bırakmıştım arkamda, ideallerimi gerçekleştirebilmiş miydim?, yapmak isteyip henüz yapamadığım daha çok şey vardı, ölürsem, bunları yapamazsam çok üzülürdüm. aklıma yapamadıklarım gelince daha da çok üzüldüm. ben hayatta en çok kendi halime üzülürdüm zaten. sonra birden açtım gözlerimi. "tüm bu sorularının cevabını kendine uyanıkken ver" diye fısıldadı rüyam belki de. omzumun sızısıyla uyandım alacakaranlıkta.</span></span><div></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-18446683109228601832010-01-21T15:09:00.001-08:002010-01-21T15:14:54.851-08:00Yönsüz yolsuz kanat çırpışları<div>Şimdi ben ne yapıyım? Kendime mi kızayım, Tanrı'ya mı? Kime mal etmeliyim bu suçu? Ufacık bir ışık istiyorum sadece, uzaklardan yansa bile olur. Oraya koşarak gidebilecek ayaklarım, gücüm hala var. Uyuyorum, bu gün de geçsin diye. Diğerleri gibi..</div><div><br /></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-49437024018354705522010-01-07T01:52:00.000-08:002010-01-07T02:12:34.738-08:00Viral reklamın böylesi!<div>Hatırlarsınız, 2009'un ortalarında bir video başta Facebook olmak üzere bir çok popüler sosyal platforma bomba gibi düşmüştü. Söz konusu video, İzmir'li kız Fulya'nın intikamıydı. 2 senelik erkek arkadaşı Mert'in, Fulya'yı en yakın arkadaşı ile aldatması sonucu kızımız delirip www.gittigidiyor.com'da Mert'e ait olan özel eşyaları 1 TL'dan satışa çıkarmıştı. <b>"İntikam soğuk yenen bir yemektir"</b> mottosuyla güldür güldür nefret kusan <b>"Fulya'nın intikamı"</b> videosu, caaaanım Türkiye'min <b>"atraksiyon var hanııım koş koş!"</b> temalı insanlarının bir anda dikkatini çekti, günlerce herkes kendi arasında bu videoyu konuştu, sayfalarda paylaşıldı filan. Kimi çok dalga geçti, kimi kızı takdir etti, kimi fan sayfaları açtı, o dönem haber bültenlerinde bile artık "<b>Fulya'nın intikamı"</b>nı izler olduk. Bu videonun aslında son zamanların en başarılı ve hedefine ulaşan bir <b>"Gitti Gidiyor"</b> reklamı olduğunu bilmeyenler için, aşağıdaki linke buyur sevgili Blogger..</div><div><br /></div><div><a href="http://www.facebook.com/video/video.php?v=102743023085742&ref=mf">http://www.facebook.com/video/video.php?v=102743023085742&ref=mf</a></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-57056875454822201642009-11-12T01:40:00.001-08:002009-11-12T01:45:20.306-08:00Taşındık!Yeni bir blogla daha hizmetinizdeyim. Baktım ki haftanın videosu orada Röyksopp iken bir aşağısında Özcan Deniz röportajı var, bir aşağısında kişisel bir şeyler yazmışım; bu kadar konsepti karıştırmayalım dedim ve sadece müzikle ilgili röportajlarımı ve konser yorumlarımı, kısacası müzikle ilgili ne kadar tiri viri ediyorsam hepsini ayrı bir blog başlığı altında topladım. Buyrunuz;<div><br /></div><div><a href="http://muzikkafasi.blogspot.com">http://muzikkafasi.blogspot.com</a></div><div><br /></div><div><br /></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-16956079097320051832009-10-29T15:24:00.000-07:002009-10-29T15:31:03.815-07:00düşüncenin ötesinde.<span class="Apple-style-span" style=" color: rgb(128, 128, 128); font-family:'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif;font-size:11px;"><h3 class="GenericStory_Message" ft="{"type":"msg"}" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; font-weight: normal; overflow-x: hidden; overflow-y: hidden; "><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="color:#663333;">Karşı karşıya kaldığınız, aşılması güç gibi gördüğünüz problemleri mevcut düşünce yapınızla çözemezsiniz. Çünkü bu problemler, mevcut düşünce yapınızın ürünüdürler.</span></span></span></h3></span>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-78830911610623580642009-10-15T04:53:00.000-07:002009-10-16T01:16:25.602-07:00Aseton'u dinlemeye gidiyoruuuz!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIW8naoeCppAzmuacYLXu3iDmyYCFISYH-oIG6UhbBKhnmAn1qsdWHpJy0ZxK9BcKA7rMsIjO-RV16P8hB6qGlmd1hlOWqVzz06epfUnuA9TKx2gqpBXxw0Qe1NGD7XcHTcqfO0mdLYC4/s1600-h/ASETON+Hayal+Kahvesinde.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 356px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIW8naoeCppAzmuacYLXu3iDmyYCFISYH-oIG6UhbBKhnmAn1qsdWHpJy0ZxK9BcKA7rMsIjO-RV16P8hB6qGlmd1hlOWqVzz06epfUnuA9TKx2gqpBXxw0Qe1NGD7XcHTcqfO0mdLYC4/s400/ASETON+Hayal+Kahvesinde.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5393108721534596754" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmDwr___TxtFdfgGbRkKB1Z1JZtmxWAG8xia7nGyG5iKiWyiQowvwhPAYR68PLiJOYQoOfEYMfuSMFKRjXLLM63KUiLhtg9qOs2SYS2XSNoucH-VZhG7z-6N0zYHvF2gmhl02ik4bVM5E/s1600-h/aseton.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 133px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmDwr___TxtFdfgGbRkKB1Z1JZtmxWAG8xia7nGyG5iKiWyiQowvwhPAYR68PLiJOYQoOfEYMfuSMFKRjXLLM63KUiLhtg9qOs2SYS2XSNoucH-VZhG7z-6N0zYHvF2gmhl02ik4bVM5E/s200/aseton.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5392799195783216450" /></a><div style="text-align: left;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">2005 yılından beri birçok festival ve mekanda canlı performans gösteren, alternatif müzikseverlerin beğenisini kazanan Aseton, konser maratonuna hız kesmeden devam ediyor. Müzikotek’in yapımcılığında yeni albüm çalışmalarına başlayan grup, 30 Kasım Pazartesi akşamı Beyoğlu Hayal Kahvesi'nde dinleyicilerle buluşacak.</span></div> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVJYcD8_868HW_XFeMSNI-Gm9KGhYahooe92AmpSmGaDD9yMZGOhufJDI8M9fGS0PaIwU4y2OpGDo_EOytcYLPOBFpi2-Hsn0hGcUDR_FUQ7fKo9-R3pEBtUaij6CVDZad8XBMtfpyuVo/s200/aseton1.jpg" style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 134px; height: 200px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5392799445826870370" /></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;">Gitarda Melis Soysal, basta Cemre Kabaş ve vokalde Selin Yılmaz'dan oluşan Aseton, 2008 yılında MTV TTNET müzik yarışmasına katılarak, sözünde ve müziğinde grubun gitaristi Melis Soysal'ın imzası bulunan ‘Sen’ adlı şarkıyla birinci oldu. Aynı şarkıya çekilen video klipleri ile de dikkatleri üzerine çeken grup, bu başarının hemen ardından Fox Tv'de yayınlanan "Kız Takımı" dizisinde de yine sözü ve müziği Melis Soysal'a ait "Dibini Gör" şarkısı ile ekranlarda yer aldı.</span></p> <img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhv9a-JMjT_NyjHhZxuBNcj-vKSbwsHhv9q4BCEq8LZaZeM8GCdgnk9GnD__w87EyR_IzabWLkENK61rpUlJcqb_HrjkxXIFauJrrxbIy6ju3ufzCX6tQxuZZMZNxa6O3RlwNILHA4MGL8/s200/aseton2.jpg" style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 133px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5392800089351637154" /><p class="MsoNormal"><span><o:p><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">30 Kasım Pazartesi gecesi İstanbul’un en gözde mekanlarından Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sahne alacak olan grup, sergiledikleri müzikal uyum içinde kendi bestelerinin yanı sıra popüler alternatif rock parçalarını da kendilerine has tarzları ile yorumlayacaklar. İki bölümden oluşacak konserde; zaman zaman hüzünlü, arada bir neşeli ve çoğunlukla romantik melodileri ile kendilerini, hayatı ve yaşadıklarını betimleyen bu üç farklı genç kız; aynı gece sahneyi Cingu ile paylaşacak.</span></span></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="apple-style-span"><span><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><a href="http://www.myspace.com/asetontr"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000000;">www.myspace.com/asetontr</span></span></a></span></span></span></p><p class="MsoNormal"><span class="apple-style-span"><span><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000000;"><a href="http://www.myspace.com/asetontr"></a></span></span><span class="Apple-style-span" style="font-family:Georgia, serif;"><a href="http://www.last.fm/music/Aseton"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000000;">www.last.fm/music/Aseto</span></span></span><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000000;">n</span></span></span></a></span></span></span></span></p> <p class="MsoNormal"><span><o:p><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:Georgia, serif;"><b></b></span></span></o:p></span></p><span><span><b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Tarih:</span></b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> 30 Kasım Cuma</span></span></span><div><span><span><b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Yer: </span></b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Beyoğlu Hayal Kahvesi </span></span></span><div><span><span><b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Saat:</span></b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> 22:00</span></span></span></div><div><span><span><b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Adres:</span></b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Büyük Parmak Kapı Sok., Afrika Han, No:19, Beyoğlu </span></span></span></div><div><span><span><b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Tel:</span></b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> 0212 244 25 58<br /></span> <b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Fax:</span></b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> 0212 292 78 37 </span></span></span></div><div><span><span><b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Biletix: </span></b><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">0216 556 98 00</span></span></span><p class="MsoNormal"><span class="apple-style-span"><span style=" ;color:black;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"></span></span></span></span></p></div><div><br /></div></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-62924324745271247602009-09-23T14:10:00.000-07:002009-09-23T15:15:49.304-07:00İzmir etkisi.İzmir mi değişmiş ben mi anlamadım. Bir kere "Yeni Girne" diye bir semt oluşmuş İzmir'e gidemediğim iki senelik süreçte. Dakika bir gol bir, sanki bu şehrin artık yabancısı olduğumu suratıma vuran servis şoförü oldu. <div><br /></div><div>- Afedersiniz, ben Girne'ye gidicem, bu servise mi binmeliyim?</div><div>- Yeni Girne mi Eski Girne mi?</div><div>- ... (uzun sessizlik, uykusuzluktan çökmüş gözlerim) Aralarında ne fark var (wtf?!)</div><div>- ... (sessizlik) Siz nerede ineceksiniz?</div><div><br /></div><div>Evimi karşıdan görüyorum. 4 gün için iki koca bavul aldığım için yürümekte zorlanıyordum ki hemen bir İzmir insanı yanıma yanaşıp yardım etti sağ olsun. Dakika iki gol iki. İzmir insanı hala aynı, hala cana yakın, hala beklentisiz ve naif. 7 sene sonra ilk kez annemin evinde olmak da beni yabancılaştırmadı değil hani.. Çok anılarım saklı o evde ama nedense ilk şokla hiç biri aklıma gelmedi. E tabi, annemin balkonda hazırladığı boyozlu, gevrekli mükellef kahvaltıyı anılarıma tercih edebilen bir bünyeye sahibim. Zamanında gizli gizli sigara içtiğim odam çok da değişmemiş. Yatak ve bilgisayarın yeri farklı o kadar. Bir de 36 beden olduğum dönemlerime ait kocaman bir fotoğrafım çerçevelenmiş, asılı duruyor. Karşı apartmandaki meraklı teyze de hala yaşıyor, sadece biraz daha yaşlanmış. Hala gözlerinin içine bakıyor uzun uzun. Kahve falıyla ve düşük çenesi ile ünlü alt komşumuzun kızı da evlenmiş. İlk kez dedemin mezarına gittim o gün. O günün anısına kendime Tadelle alıcam dedim ama unutmuşum, şimdi aklıma geldi. Ananem bambaşka, büyüklüğüne hayran olmamak elde değil. "Ah yemenici, ben seni daha hayattayken affettim, bilesin" diyor mezara su dökerken, gözleri dolu. Lise hayatımla görüşüyorum sonra. Sadece görünüşlerimiz değil değişen, tecrübelerimiz, vizyonumuz değişmiş. Hiç birimiz aynı dilden konuşmuyoruz aslında. Belki de savunduğumuz şeyleri duydukça şaşkınlığa düşüyoruz. Ne de olsa hiç birimiz 16'mızda değiliz artık. Yaşadığım şehir de İzmir değil, hiç bir zaman olmayacak da. O insanlar şimdi de güzeller, ama biz beraberken o zamanlar güzeldik. EGS Park'ın adı değişmiş, olmuş Ege Park. Reci's olmuş RCS, ama lavaş pizzası hala aynı. Dershane hayatımın geçtiği 121 numaralı otobüs artık konuşuyor, sonraki durakları filan sayıyor. İyi de olmuş, yoksa durağımı kaçıracaktım, unutmuşum.. İlk kez Saat Kulesi fotoğrafı çekilecek bir yer oluyor benim için. Gençliğimi geçirdiğim adamla buluşuyorum. Hala aynı, herşeyi ile aynı. Beni değişmiş görmek onu şaşırtıyor. Nasıl şaşırtmasın ki, ben de onu aynı bulunca şaşırıyorum ne de olsa. İlk defa karşılıklı içki içiyoruz, çakır keyif oluyoruz. Hala onunla yapmadığımız şeyler varmış demek ki. Rock müzikle tanıştığım mekanlar aynı yerlerinde duruyorlar, yeni müdavimleri var belli ki. Belki onlar da balkonda gizlice sigara içiyorlardır. Kafama esip kimseye bir şey söylemeden piercing yaptırdığım yer de duruyor. Dövmemi de onlara yaptıracaktım, kısmet olmadı. Dakika üç gol üç. Para bozdurmaya girdiğim çiçekçi tüm içtenliği ile gül hediye ediyor. Evet gülden nefret ederim ama İzmir insanı işte, seviniyorsun. İstanbul'dan geldiğimizi duyan barmen hemen ikramlar sunuyor, gülüyoruz, "hadi o zaman Sinan'a içelim" diyoruz, kadehlerimizi bu İzmir'li barmen Sinan'a kaldırıyoruz. Foça'nın denizi hala çivi gibi, denizi de bolca kestaneli. Az çıkarmadım çocukken ayağımdan o kestaneleri. Anneannemin evinde yine fotoğraf köşesi duruyor. Ailemizdeki herkes oradan gülümsüyor. Büyüklü küçüklü fotoğraf karelerinden. Ailemiz genişledikçe fotoğraflar da artıyor o köşede. Anneannem hala ısrarla bir an önce orada benim çocuğumun fotoğrafını da görmek istiyor. Benim, eşimin ve çocuğumun bir arada gülümsediği bir fotoğraf. Kumruya, gevreğe, boyoza, tulum peynirine bolca doyuyorum. Sanırım biraz kilo da aldım. Otobüs hatları değişmiş, insanlara yol sormak tuhaf geliyor başlarda. Herkesin farklı hikayeleri olmuş. Lisedeki en yakın arkadaşımın da, yolda gördüğüm ilkokul arkadaşımın da. Tabi haliyle benim de. Ha bir de hayatımda ilk defa faytondan düşen ve atların arkasından koşan bir faytoncu gördüm. Annemin koynunda saten çarşaflarda uyudum. Bostanlı'da açılan barlar sokağında içtim. Güzel kızları, yakışıklı erkekleri izledim. İstanbul'un ve İstanbul'da olan bir insanın özlemini içimde duydum. Dayım'la ilk kez bu kadar eğlenceli vakit geçirdim. Galatasaray Kasımpaşa'yı 3-1 yendi. Bir yerlerde hayat hep devam etti. Şimdi evimde oturduğum koltukta devam ettiği gibi. Ve bana koşuşturmakla geçen 4 gün tabi ki yetmedi. 2 ay sonra kaldığım yerden devam etmek üzere..</div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-30585388658913267712009-09-07T23:44:00.000-07:002009-09-07T23:49:36.708-07:00Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.elinde koca koca 3 tane torbayla yola çıkmıcaksın. özellikle karşıya geçiyorsan Allah sabır versin, ne diyim. Otobüste yer veren bir çocuğun verdiği yere oturmaya çalışırken torbalarımın saçılması, o sırada şöför tarafından yapılan frenle çocuğun ayağına basmam (ki yer verdiğine eminim şu an pişmandır), toparlanıyım derken bir kızın saçına yapışmam, "ay çok özür dilerim" zırvalığına girmişken dizimi sert bir şekilde vurmam. Bunlar hoş şeyler değil tabi.brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-14757708418408242802009-08-21T00:59:00.000-07:002009-08-21T14:03:28.203-07:00Aradaki 7 farkı bulalım.<div style="text-align: left;">Geçenlerde dikkatimi çekti, biraz fazla benzemiyorlar mı birbirlerine? Yerli "Sex and the City" kadrosu çıkar mı? Bence çıkar.</div><div><div><div style="text-align: left; "><br /></div>Chris Noth / Serhan Yavaş<br />Sarah Jessica Parker / Canan Ergüder</div><div><br /></div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidSpw4asmCFbOsJPcgGnPUew4leuYwOosYT-tfyqy62SLBHG0PXFtrGhcUoCthRhBuBOAAe8SMCB5iQy5o_yeY5Zw7zzItLLsp3XuIDbl5gxBbl5jWxcp_jFTEk_SyJ7h_8y5Puj1alxg/s320/fft33_mf129142.Jpeg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 246px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372524798830447474" /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmX9jKsNd20xX9aK6wepgReK5iS2cOG45p1us1n8_OGx1wEnyIA9lANsWNQrSbh_qvmFmALERUyn5fs49c1f8jOJzBmA6wZH5w8eKSEwqweZXMR0wv-flI3_t8Fv_WNwGOLiS35Hz0HYI/s1600-h/sarah_jessica_parker_1784257.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 183px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmX9jKsNd20xX9aK6wepgReK5iS2cOG45p1us1n8_OGx1wEnyIA9lANsWNQrSbh_qvmFmALERUyn5fs49c1f8jOJzBmA6wZH5w8eKSEwqweZXMR0wv-flI3_t8Fv_WNwGOLiS35Hz0HYI/s320/sarah_jessica_parker_1784257.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372524787536648834" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYeigKzBrQuxae-ZKzA6IMIwAn8cGtOwgolUw-qSxb8LPmvaV7sg1euuaU1ypuS9f7R7CNEXmg-UOdXw8CArRbSdS0Q1Wb6t5AbVaDFa0s7KSHKWJEbnhJHx8vDWJopqsgT01VzZmPgeI/s1600-h/29KEL09canan.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 213px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYeigKzBrQuxae-ZKzA6IMIwAn8cGtOwgolUw-qSxb8LPmvaV7sg1euuaU1ypuS9f7R7CNEXmg-UOdXw8CArRbSdS0Q1Wb6t5AbVaDFa0s7KSHKWJEbnhJHx8vDWJopqsgT01VzZmPgeI/s320/29KEL09canan.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372524574079916434" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjam7fZGMqmAykc25qcHCirBmfud3Q4zHR7hUxLHC6Sy3TY_A4IVU1OjEvrU-hDB-7r5rcBLCHd8dD9LlD5G_mqTTGSccDXn4i9qLkaaM-SGzw1i1SAvYeql540_a2rJcOgFhyphenhyphenlY9l9K0/s1600-h/sarah_jessica_parker.png"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 287px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjam7fZGMqmAykc25qcHCirBmfud3Q4zHR7hUxLHC6Sy3TY_A4IVU1OjEvrU-hDB-7r5rcBLCHd8dD9LlD5G_mqTTGSccDXn4i9qLkaaM-SGzw1i1SAvYeql540_a2rJcOgFhyphenhyphenlY9l9K0/s320/sarah_jessica_parker.png" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372524565871179778" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEIIfty1ejjeu2_Iy8SnE4jsOYtE9U0JW1h1iHONDf8r4orVQSKsO5xha_crwZKm-Sp1aSr-NAX-Y5cAcEiAeOotLXETdYnUmW4ew-RNwzAXNVggB2LdsTMwAS-sDJe5hPSF01YeMA1nM/s1600-h/Canan-Erguder.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 214px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEIIfty1ejjeu2_Iy8SnE4jsOYtE9U0JW1h1iHONDf8r4orVQSKsO5xha_crwZKm-Sp1aSr-NAX-Y5cAcEiAeOotLXETdYnUmW4ew-RNwzAXNVggB2LdsTMwAS-sDJe5hPSF01YeMA1nM/s320/Canan-Erguder.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372524555976609378" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXjMH6eXSc40RlL2ARw9csOQBTaSUhP8Tpme-e8sbg-_7SITpgJ_oGwUZltaIgbedAXBwh8O7-dqwq81_BUk1WDEx07Ic3t0wbh2stG28nsBMVG8rCnatVV9s7sXo2oJejpzdI-SE_T4U/s1600-h/sarah-jessica-parker-4.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 318px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXjMH6eXSc40RlL2ARw9csOQBTaSUhP8Tpme-e8sbg-_7SITpgJ_oGwUZltaIgbedAXBwh8O7-dqwq81_BUk1WDEx07Ic3t0wbh2stG28nsBMVG8rCnatVV9s7sXo2oJejpzdI-SE_T4U/s320/sarah-jessica-parker-4.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372524551062566418" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZREETrtWlWuT8X38ApxjjC-cwBLoe34G27V1CB20aMPMPFZ1NnoHxGQyC5RtLvh3SL_qsFrmdFN7Y038-Wv8G-X33cSd4G3cAml9vKqwMVO8yEGXVAG6e0Jc2zZhMAfgmBeVA0LE6PvM/s1600-h/Canan-Erguder-8.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 235px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZREETrtWlWuT8X38ApxjjC-cwBLoe34G27V1CB20aMPMPFZ1NnoHxGQyC5RtLvh3SL_qsFrmdFN7Y038-Wv8G-X33cSd4G3cAml9vKqwMVO8yEGXVAG6e0Jc2zZhMAfgmBeVA0LE6PvM/s320/Canan-Erguder-8.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372523928198710322" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiAohPL9oP4OBzQuSy4DnqXa8hor8s-0zSVt7zjde7_evdI0KFv_HdzybSGS6jyVtS5r58p8mPPRDHohuB5zg71XhqLDE6dlTjBWlrl0bjq5ESUnB1UA_WACOOt-yuU0qdq0zbnkPW9A4/s1600-h/tn2_sarah_jessica_parker_1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 263px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiAohPL9oP4OBzQuSy4DnqXa8hor8s-0zSVt7zjde7_evdI0KFv_HdzybSGS6jyVtS5r58p8mPPRDHohuB5zg71XhqLDE6dlTjBWlrl0bjq5ESUnB1UA_WACOOt-yuU0qdq0zbnkPW9A4/s320/tn2_sarah_jessica_parker_1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372523920012329842" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvoh5JA_tK2WqwiI4wAanFWUM8fkUQPPZ1VBoXe975XmHBaPppaSahWT-NxulmgNpKy7ZKhosQ4AyNkqgEkH_tHzCCe8EFX20vyAvj2W4WK7J_aOjDyKZyfdh_1hyHey48KHpJJ5jSUlw/s1600-h/4873499.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 197px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvoh5JA_tK2WqwiI4wAanFWUM8fkUQPPZ1VBoXe975XmHBaPppaSahWT-NxulmgNpKy7ZKhosQ4AyNkqgEkH_tHzCCe8EFX20vyAvj2W4WK7J_aOjDyKZyfdh_1hyHey48KHpJJ5jSUlw/s320/4873499.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372523916737016130" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsGPpfLaifA6laP6Us_mxRcKk4VInKS_9CDfMgTE0YPQr2bT1IStOnHs-gYeuWkhGZysweD1ovek03O_7RwXcMzA64-tYkkFIZ9RX6oxhZ9N-YiLejYJ98-5nDSnCEcyeS1xe4vjxhQ-c/s1600-h/Sarah_Jessica_Parker-1-Sex_and_the_City_The_Movie.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 213px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsGPpfLaifA6laP6Us_mxRcKk4VInKS_9CDfMgTE0YPQr2bT1IStOnHs-gYeuWkhGZysweD1ovek03O_7RwXcMzA64-tYkkFIZ9RX6oxhZ9N-YiLejYJ98-5nDSnCEcyeS1xe4vjxhQ-c/s320/Sarah_Jessica_Parker-1-Sex_and_the_City_The_Movie.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372523907833800530" /></a><br /><div><br /><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2_lVVDi1TiN3_LXVEsAGPNwogkLak1OCdfgAKo9T4KprfqleE1ZWZm0tnntTfCNicFoMoPB2vgeLAGcYCmD-yvXvil4vzkGnxTsfczWI1NG80mQi8CdebycW7WdwmbGsj1qSnaAV2Q58/s320/chris-noth-satcs-mr-big-042809.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 245px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324844875202258" /><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwFtHQAXEIpSEfWtxCG2rAhYCwyfz7xqZQ0dtFWOLvckIu_ZPsLocyRD6p_1kaqjt44inwV5F_y1_IQ681V94aHXCOGFVXqQTANe2_iUoardNkBUn-cCV4RyoWBeyDjON5uWT3vdljgpw/s320/serhan+yava%C5%9F.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 236px; height: 320px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324858297313794" /><div style="text-align: center;"><br /></div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsUrvg0-dceIi2Qez6Ue2lWFlTg-B2CCEcBkgP0DCOgSnZ3nFbxWzz91WnU1V7f4SB1HdTOkXARLbhE8-QYPWoXoQ3oeZMjDmnWEGBKwFCs4cS9iyzKfTsr2UqQ9cH2kI2vKmEBFadm8w/s320/chrisnoth.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 257px; height: 320px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324825582159682" /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhV5T7nKeAa0c4bqjZ7Tfpf9wSxZZhWGqRrnEHKwXQUClnxS_adE32028CzW933Q5N8K_PEbdOMKXFvc24ky3F_Bbeb2v9H-2lnTKl6T6ysjEX9PFgPbkhUX20Rk0lIiFhHJFdeKI4qoyQ/s1600-h/7086213.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhV5T7nKeAa0c4bqjZ7Tfpf9wSxZZhWGqRrnEHKwXQUClnxS_adE32028CzW933Q5N8K_PEbdOMKXFvc24ky3F_Bbeb2v9H-2lnTKl6T6ysjEX9PFgPbkhUX20Rk0lIiFhHJFdeKI4qoyQ/s320/7086213.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324838115988834" /></a><div style="text-align: left;"><br /></div><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS0Kyn-sSuEVaU0m9QZtD0odRcj-xwTQpiPI49NJT2VfzsWpEqS9yIoZLJbsEABOA4dX7Ga2WfReKJWTMsjQy4WSv2SYLq12belIsBvTgq0tZ0Sn9ynvuOFBj7HS4vp5N3KJm4pr74N-4/s1600-h/mrbig.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 262px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS0Kyn-sSuEVaU0m9QZtD0odRcj-xwTQpiPI49NJT2VfzsWpEqS9yIoZLJbsEABOA4dX7Ga2WfReKJWTMsjQy4WSv2SYLq12belIsBvTgq0tZ0Sn9ynvuOFBj7HS4vp5N3KJm4pr74N-4/s320/mrbig.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324823506685746" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSWE96F8oqnIfCtk-IQxVOqpBc4JLe_n6lstr84eauRHMxyfF7s_6W9JSIuxFu4Y3eNmUhMFit1cRFEA_GUOwzQQPj77vROWWkCH2fWO1iCnpzCYajrKxTyleGIMGXBfeKbCGl8ull0Ik/s1600-h/yemin56jpgxl7.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 314px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSWE96F8oqnIfCtk-IQxVOqpBc4JLe_n6lstr84eauRHMxyfF7s_6W9JSIuxFu4Y3eNmUhMFit1cRFEA_GUOwzQQPj77vROWWkCH2fWO1iCnpzCYajrKxTyleGIMGXBfeKbCGl8ull0Ik/s320/yemin56jpgxl7.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324432217446866" /></a><br /><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWP3pz82M3T9T0k3ETPsuVWOGs7dufxTEh07QbGIp5oB0UxyBx1T9WB1G2eLSNi-qUqbacEktEf5OacYTYPCefQ4MUx0AUsYFcKaxCKTIGwHb_nbg0AvSK5TA6XLKB-mhXAzC2ZpiVgjA/s320/0827_chris_noth_splash_ex.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 250px; height: 320px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324417393275314" /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPo30npR5EeeRoZRqNnX1BU6ERhpaRRxcL2iKUuG7I9oyzO_5um0B4jV5nVCWGAITMo33Z_Z_sBSaDFujwfMbFhCuIldZ2H5xhu-yOznpTj1UtPOXG396JoRLgSA04J2hq9-DtVcn247E/s1600-h/serhan_yavas_02.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 303px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPo30npR5EeeRoZRqNnX1BU6ERhpaRRxcL2iKUuG7I9oyzO_5um0B4jV5nVCWGAITMo33Z_Z_sBSaDFujwfMbFhCuIldZ2H5xhu-yOznpTj1UtPOXG396JoRLgSA04J2hq9-DtVcn247E/s320/serhan_yavas_02.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324426021822642" /></a><div style="text-align: left;"><br /></div><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhA6U1VGk0mOQ_9B5LoPZ3TjmN4L_XfA6woJzWXWf9jcO8dJj4GJ-wM4CaLhZK59rR78hRPgzg3K3k1taKcoGEGX0eOFTv5jjiDNPVodBNDy1z37KTrXSuqcKUhpoAf2vd0DFGhxAIH4o/s1600-h/244.noth.chris.100406.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 239px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhA6U1VGk0mOQ_9B5LoPZ3TjmN4L_XfA6woJzWXWf9jcO8dJj4GJ-wM4CaLhZK59rR78hRPgzg3K3k1taKcoGEGX0eOFTv5jjiDNPVodBNDy1z37KTrXSuqcKUhpoAf2vd0DFGhxAIH4o/s320/244.noth.chris.100406.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324416379807106" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5haOibvuDN7fk8PSWcyeXwRBtD5yu5LZJ4E9gVHJzwqjvuF-w5ZLy7tOsg8UZgHDu9hXxprJCRZntMOicVwE3DU2fl2Mk4mRMegh9Bhzfix13wpZtBLLkhbR-ExfM4kurDjSUBZCz8-c/s1600-h/Serhan-Yavas.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 257px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5haOibvuDN7fk8PSWcyeXwRBtD5yu5LZJ4E9gVHJzwqjvuF-w5ZLy7tOsg8UZgHDu9hXxprJCRZntMOicVwE3DU2fl2Mk4mRMegh9Bhzfix13wpZtBLLkhbR-ExfM4kurDjSUBZCz8-c/s320/Serhan-Yavas.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5372324411225536898" /></a><br /><br /><div><br /></div><div><br /></div></div></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-88634038088146881922009-08-19T02:01:00.000-07:002009-08-19T02:14:47.864-07:00Haydi kızlar Euro 2008'i anıyoruz.<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkAcDqDkaydh_JDyMZLC5AdwFShy56gMA7DDOrc3gEsctIw9xhFRBS8H1NEx_0RARKZI5dh6q-5TLfGRCv7dqiVDcDogRGFYZLMxMyBeKJGA_cHyoC-bNiRJXwTpTwQCTMB5usyKLfN14/s1600-h/SlavenBilicNew2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkAcDqDkaydh_JDyMZLC5AdwFShy56gMA7DDOrc3gEsctIw9xhFRBS8H1NEx_0RARKZI5dh6q-5TLfGRCv7dqiVDcDogRGFYZLMxMyBeKJGA_cHyoC-bNiRJXwTpTwQCTMB5usyKLfN14/s320/SlavenBilicNew2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371600603811995890" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ6fy3Szzkcguv9bmcaUguAVlA1cjDBHd_1ZJ5YLUkHKsRyBgQHAH9KyWfzqdMjAezFCqdbbj9AoZWpa21FkRtrXRvq44wzlMp9O6WUn2A0EVttHCZi6IFNO8uz-aXw7K9WYqbZGGVN6U/s1600-h/Slaven-Bilic_887024.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ6fy3Szzkcguv9bmcaUguAVlA1cjDBHd_1ZJ5YLUkHKsRyBgQHAH9KyWfzqdMjAezFCqdbbj9AoZWpa21FkRtrXRvq44wzlMp9O6WUn2A0EVttHCZi6IFNO8uz-aXw7K9WYqbZGGVN6U/s320/Slaven-Bilic_887024.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371600600066191906" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio2AWcg7pTPCNXi0FBo-yRT36fAIThH2HL19tZ4sf-6U2LqJpVEbqt6S-tNhO0LaQTgbhm7CQbGGqkPlLMkCstdSRc9KYTZ8UHDraQXWIbPQ7BcWUIZkTu3TPJnNfEnKcVmsGcO0A1a_8/s1600-h/SlavenBilic_468x754.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 198px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio2AWcg7pTPCNXi0FBo-yRT36fAIThH2HL19tZ4sf-6U2LqJpVEbqt6S-tNhO0LaQTgbhm7CQbGGqkPlLMkCstdSRc9KYTZ8UHDraQXWIbPQ7BcWUIZkTu3TPJnNfEnKcVmsGcO0A1a_8/s320/SlavenBilic_468x754.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371600488571565282" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMWW01xYVCF5ToiXKyxYKM7q46n4uPTnRteqUZyvNA76IsD6sYkSxnJW5P0mY_o1iLwSa48n8GzvDb8Vg89wrgM9lOv27zAP37_taH9vN7gPax41N9hxnsxqZyTezp29k-CtcOzr0Odpc/s1600-h/slaven_bilic.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 170px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMWW01xYVCF5ToiXKyxYKM7q46n4uPTnRteqUZyvNA76IsD6sYkSxnJW5P0mY_o1iLwSa48n8GzvDb8Vg89wrgM9lOv27zAP37_taH9vN7gPax41N9hxnsxqZyTezp29k-CtcOzr0Odpc/s320/slaven_bilic.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371600485496607714" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUwHkAJkookH3LJQ720dLSyNke8e2wKFO1s5lglAF5biSgWUeI4J1YtAcmDtH83hgBY3mnrlseGcAY4pkE_9lyWw8pHgQp7arnADqFoKeTrQ7d5byoLbjpt5hrJPxMFcNxebXXrOJOZQI/s1600-h/maxi_4779551523919.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 246px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUwHkAJkookH3LJQ720dLSyNke8e2wKFO1s5lglAF5biSgWUeI4J1YtAcmDtH83hgBY3mnrlseGcAY4pkE_9lyWw8pHgQp7arnADqFoKeTrQ7d5byoLbjpt5hrJPxMFcNxebXXrOJOZQI/s320/maxi_4779551523919.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371600478863229410" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSd6HglyxEHRCRHRRfGUqW5ra9IedoSCe4mzt8G0UdCkdF8fxCtBQ5AI-tOPtIfO0far0EmnGSBGi55-YpiC61nqquO_r5zGRbVg8n4W1HB8ovHZre6qCkIrHVGdNnhcm18vkfrARgwYc/s1600-h/article-1028064-01B0A72E00000578-656_468x506.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 296px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSd6HglyxEHRCRHRRfGUqW5ra9IedoSCe4mzt8G0UdCkdF8fxCtBQ5AI-tOPtIfO0far0EmnGSBGi55-YpiC61nqquO_r5zGRbVg8n4W1HB8ovHZre6qCkIrHVGdNnhcm18vkfrARgwYc/s320/article-1028064-01B0A72E00000578-656_468x506.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371600469344478658" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirP0EbjpVTdIoFgPA1L-cVfsqF58HROau49ihIG5whnXF6t6E6TgIWljn47AzlT5emvk1ik_6_22Vh4sWhCEY4-jSZ6yh3jzR9yJlUc0KAi0uur-_08r-tGSP-z_Yk7EPfHARzipdeg6g/s1600-h/116989.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 185px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirP0EbjpVTdIoFgPA1L-cVfsqF58HROau49ihIG5whnXF6t6E6TgIWljn47AzlT5emvk1ik_6_22Vh4sWhCEY4-jSZ6yh3jzR9yJlUc0KAi0uur-_08r-tGSP-z_Yk7EPfHARzipdeg6g/s320/116989.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371600464353459810" /></a><br /><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvS9dSA-KiDGzH-5PjIwWTxZ6oPiKghWDmfcMu61-_HWmycQ6TTmJ1gZztDnWbDQO2DXldTwCmVBBL1dDl-2lFz9wxQHIap6QEBEd7X6fONMm4F9AjJUV6w35-uAkOifiQpwnCb6hYyRE/s320/bilic_mala_1024x768.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371597859476160306" /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk034x94iIri4ALuTr3OlWxms_mmYAy1fMY0sjdkZIaoKe1ZnOzHQTxpcr8GD-1_s5Ta4y3vtrH1FyldFoP19DOl0nL_Cn3fl3w55gGWa6toB8faEdO04HBWBWwoazjKT1DDr5itkYPiU/s1600-h/kalendar2008_IL4.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 218px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk034x94iIri4ALuTr3OlWxms_mmYAy1fMY0sjdkZIaoKe1ZnOzHQTxpcr8GD-1_s5Ta4y3vtrH1FyldFoP19DOl0nL_Cn3fl3w55gGWa6toB8faEdO04HBWBWwoazjKT1DDr5itkYPiU/s320/kalendar2008_IL4.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371598183874595010" /></a><br /><div style="text-align: center;"><br /></div><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNq5c3aY1b6ACH1HDvGpAInoXNmPaaTEsD7PPoEzZOhYneHOVNP403JfJTyzPkoWq32Z8ynZEyP8SFGGKx0uJlIOUWyqUC97nu0Kdx4UYNpzbmSdaU2TZA1_9ge2G6Lcjyf331x74_y4U/s1600-h/vatreno_ludilo17-190408_0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 214px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNq5c3aY1b6ACH1HDvGpAInoXNmPaaTEsD7PPoEzZOhYneHOVNP403JfJTyzPkoWq32Z8ynZEyP8SFGGKx0uJlIOUWyqUC97nu0Kdx4UYNpzbmSdaU2TZA1_9ge2G6Lcjyf331x74_y4U/s320/vatreno_ludilo17-190408_0.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371597882675477794" /></a><div style="text-align: left;"><span class="Apple-style-span" style="color:#0000EE;"><span class="Apple-style-span" style="text-decoration: underline;"><br /></span></span></div><div style="text-align: center;"><br /></div><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOahUukTKHRgDcLh0mSlpH3VF9V9vjH4xzhl44-MTW6kt83lkbqMCexTVpScJQWCk93z4byprJA3waLw5rfKK1YIfoL6GKuOvXLSmky3HQz61w35gBVEV2NNbXjnkhmNhfCMqynz2x1Lw/s1600-h/bilic-giant-111808c.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 210px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOahUukTKHRgDcLh0mSlpH3VF9V9vjH4xzhl44-MTW6kt83lkbqMCexTVpScJQWCk93z4byprJA3waLw5rfKK1YIfoL6GKuOvXLSmky3HQz61w35gBVEV2NNbXjnkhmNhfCMqynz2x1Lw/s320/bilic-giant-111808c.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371597866792348946" /></a><br /><div style="text-align: center;"><b>Slaven Bilic</b></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-53236954601861607172009-08-10T17:39:00.000-07:002009-08-10T17:47:54.104-07:00Koku.<span class="Apple-style-span" style="font-size:100%;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: 13px; line-height: 19px;">Hatırlamak, tek bir koku almaktır. Hiç beklemediğiniz bir anda, belki gecenin 3'ünde burnunuza gelen bir koku. O kadar uzun seneler geçmiş olmasına rağmen o kadar tanıdıktır ki.. Eskisi gibidir herşey. Yine utangaçtır, yine çekingendir, gülümser, gülümsetir o koku. Kaybedilen o saflığı bir anda içinde hissettirir. "İz bırakanlar unutulmaz" demiştir seneler önce o koku sana. Seneler sonra karşına geldiğinde anlamışsındır işte. İz bırakan kokuların da unutulmayacağını..</span></span>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-68264318398742413262009-07-15T15:10:00.000-07:002009-07-16T00:30:03.036-07:00Funeral for a friend.<div>Birisi demiş ki: "susuyorsam nedeni var, duruyorsam sebebi var, herkes rahat olsun herşeyin bir zamanı var". Üzerinde bolca düşündüm. Susma nedenlerimi düşündüm. Dostlarım benden "VURUN" emrini bekleyen askerlermişçesine iki dudağıma bakarken neden hala engellediğimi düşündüm. Son zamanlarda hep canavar gibi gösterilmiştim, arkamdan kimbilir neler söylenmişti, peki ben neden hala birşeylere zarar vermek uğruna kılımı bile kıpırdatmıyordum? Ben böyle biri değilim. Hiç olamadım. Nasıl kötülük yapılır, nasıl şart koşulur bilmiyorum, kimseden böyle birşey görmedim ki. Yaşananlara saygı duymayı öğrendim ben. Küs yatmamayı öğrendim. Veda edilecekse de yaşananların hakkını vererek etmelisin dediler bana. Bir keresinde biri bana "sen o kadar uyumlusun ki, dünyaya uyum sağlayamıyorsun" demişti. Kim dedi hatırlamıyorum. Öyle miyim bilmiyorum, olamam herhalde, neticesinde ben de insanım. Birkaç gündür gemiler yakılıyor hayatımda, köprüler atılıyor. Ben buna hiç alışık değilim. İçim acıyor bunları gördükçe, bunlara maruz kaldıkça. Bunları yaşayanın ben oluşumunun yanı sıra yaşatan insanların kimliklerine baktıkça kahroluyorum. Salaklık boyutundaki iyi niyetimden; napalım, olur, şaşırmıyorum, insandır yapar diyip kendimi telkin ediyorum. 25 senelik yaşantımda ne zorluklar atlattım, kaç kez düştüğüm yerden daha büyük yaralarla kalktım, ama babam dahil kimseden nefret etmedim. Şimdilerde nefret kavramını sorguluyorum. İçimi ne soğutur bilmiyorum, nefret mi bu, bilmiyorum.. Şu yarını belli olmayan ölümlü hayatımda herkesi andığımda gülümseyi istedim ben. Bana ne yapmış olursa olsun. Kimse nefret duygumu kazanacak kadar büyük yer kaplamadı hayatımda dedim hep. Şimdilerde o kaplanamayan yer gittikçe daha da taşıyor. Yine soruyorum, nefret mi, bilmiyorum.. Ezberlenmiş cümleler çıkıyor karşıma. Anlık sinirler oluyor, o "ömürlük" dediğim insanları "anlık" değerlendiremeyeceğim için geçiyor, sonrasında kızmıyorum. "Boşver, bu da böyleymiş" diyen insanlara hafif bir gülümseme ile tebessüm edebiliyorum. Sesimi çıkaramıyorum çoğu zaman. Var gücümle susarak haykırıyorum. "İlahi adalet" beni hiç bir zaman bulmadı, şimdi de bulacağını sanmıyorum. Yine de tutunamayanlardan olmamaya çaba harcıyorum. Ben hep bir anlık, bir günlük tepkimle yargılandım. Bu yargılama bitmedi, bitemedi.. Sonrasında yaptığım şeylerin hiç biri görülmedi, değer bulmadı. Kimse "neyin var?" diye sormadı. Beklemiyordum tabi ama "neyin var"dansa hep "dikkat et" dendi. Söyleneni yapan insan oldum, hep dikkat ettim. Bir adım geri.. Olmadı mı? Tamam, iki adım geri. Yine olmadı, geri attığım adımlar yetmeyince "neden bu kadar geridesin" denildi. Peki, dedim. İleri adım attım. Dur denilene kadar. Tek suçu herşeye rağmen insanlara değer vermek ve bunu dile getirmek olan birine yakışır bir şekilde yine yargılandım. İnsanlardan koparıldım. Zor durumda kalmamaları için her denileni yaptıysam da yetmedi, yine zor durumda bırakılan oldum. İyi niyetim, dostane tavrım hep yanlış anlaşıldı. İstisnasız yanlış anlaşıldı. Yanlış anlaşılmak ve iftira hayatımda en çok korktuğum iki şeydi. "Yanlış anlaşılan" birine yakışır bir şekilde infazıma karar verildi. Tüm suçların üstü kapatıldı, herkes bu mahkemede masum ilan edildi, bir tek benim suçum ortaya atıldı. Bırakın ben telafi edeyim dedim, çözümler sundum. Olmadı, "konuşmak yasak" denildi. Sağlam kalemin dokununca yıkılıveren kumdan bir kale olduğunu görünce, izole edilmeyi yaşadıkça hep "sen yaptın" denildi. Tek istediğim bana bunu derken kendilerine bir ayna tutmalarıydı. Suçlandıkça hırçınlaştım, yine sustum. Sonra hırçınlık yerini sakinliğe bıraktı. Yine yetemedim. Korudum, kolladım, bu defa da "suçu ve suçluyu korumaktan" yargılandım. Hayat devam ediyor. Tüm hoyratlığının yanında tüm güzelliği ve getirecekleri ile. Yepyeni başlangıçlarıyla. Aylardır süren bu sorgulanmamın sonucunda karar, beni yargılayanların mutlu olacağı şekilde sonuçlandı. Ben yine susucam, yine metanetimden birşey kaybetmeyeceğim, yine kimseye kızmayacağım. Ben sakin kalmayı biliyorum, arada suçsuz yere içeride yatan kişilerin kendilerini anlatmak için çırpınmaları gibi çırpındıysam da, kırıcı olduysam da sakin kalmaktan başka kendime yakıştırdığım birşey bulamıyorum. Utanmak, özür dilemek gibi bir erdemdir. Hiçbir hakları olmasa dahi, kişilerin hayatları ile oynarken insanlar utanmazlar. Belki sonradan utanırlar, ama dile getiremezler. Kaçarlar kendi bildikleri doğrulardan bile. İtiraf ediyorum. Ben utanıyorum. Hep mutlu görmek istediğim, "dostum, sadece dostum" bildiğim insanı zamanında bu kadar çok sevebildiğim, değer verdiğim, korumak adına kendimi çok kez ateşe attığım için hayatım boyunca da kendimden utanacağım ve bunun utancı ile yaşayacağım. </div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-24182817681876748692009-07-11T01:58:00.000-07:002009-07-11T02:24:37.985-07:00Haftanın "şaheseri" üzerine..<span class="Apple-style-span" style="line-height: 18px; "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><div>Bu sözleri paylaşmak istedim, sindirebilmeniz dileğiyle..</div><div><b><br /></b></div><div><b>Nine Inch Nails - Right Where It Belongs</b></div><div><br /></div>see the animal in it's cage that you built<br />are you sure what side you're on?<br />better not look him too closely in the eye<br />are you sure what side of the glass you are on?<br />see the safety of the life you have built<br />everything where it belongs<br />feel the hollowness inside of your heart<br />and it's all<br />right where it belongs<br /><br />what if everything around you<br />isn't quite as it seems?<br />what if all the world you think you know<br />is an elaborate dream?<br />and if you look at your reflection<br />is it all you wanted to be?<br />what if you could look right through the cracks<br />would you find yourself<br />find yourself afraid to see?<br /><br />what if all the world's inside of your head<br />just creations of your own?<br />your devils and your gods<br />all the living and the dead<br />and you really are alone<br />you can live in this illusion<br />you can choose to believe<br />you keep looking but you can't find the woods<br />while you're hiding in the trees<br /><br />what if everything around you<br />isn't quite as it seems?<br />what if all the world you used to know<br />is an elaborate dream?<br />and if you look at your reflection<br />is it all you wanted to be?<br />what if you could look right through the cracks<br />would you find yourself<br />find yourself afraid to see?</span></span>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-58971487159333610052009-07-09T00:37:00.000-07:002009-07-09T01:26:26.088-07:00Türkiye'nin Oprah'sı kim?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_kGJf6BceV-tokXDS8qJdXIiyqcaGuHDdkysIFzlApZ5FQphXfhZ8k8TWJNMc52EtI-NHTpr9uZyXEBxxfR38V7GQ1fQ-Z94j1l8MPwYcH5_Jk1R8TrY76DSGhx-rRGRLIixUHbVcPgU/s1600-h/oprah-winfrey.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_kGJf6BceV-tokXDS8qJdXIiyqcaGuHDdkysIFzlApZ5FQphXfhZ8k8TWJNMc52EtI-NHTpr9uZyXEBxxfR38V7GQ1fQ-Z94j1l8MPwYcH5_Jk1R8TrY76DSGhx-rRGRLIixUHbVcPgU/s200/oprah-winfrey.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5356366937897587250" /></a><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"></span><span><span>Oprah Winfrey'in Amerika üzerindeki etkilerini bilirsiniz. Bilmiyorsanız şöyle söyleyeyim, Oprah sadece bir gazeteci veya talk show'cu değildir. Amerika'nın can ciğer kuzu sarmasıdır. Ekranlara kitler, samimidir, sıcaktır, şakacıdır, özellikle de fast food çılgını XXL Amerikalı kadınların ilahıdır. Programında bir ürün tanıtırsa, ertesi gün o ürünün satışları da patlarmış, bunu da yeni öğrendim. Haberleri en çok yapılan ünlülerdendir. Oprah Winfrey ayrıca, Forbes dergisine göre 20. yüzyılın en zengin siyahi Amerikalısı ve 2004 yılı itibarıyla dolar bazında dünyadaki tek siyahi milyarderdir. TIME dergisine göre de her sene yapılan "Amerika'nın en etkili isimleri" listesinde hep üst sıralarda yerini alır. Hatta bunu da yeni öğrendim, Amerika'da "Oprah Effect" diye bir belgesel bile hazırlanmış. Hatta şu sıralar Oprah, televizyon kanalındaki tüm çalışanları ve onların ailelerine bir "gemi" tutarak onları 2 haftalık bir mavi yolculuğa çıkarması, tüm masrafları kendisinin karşılaması ve seyahatinde Türkiye'ye de uğramış olması ile gündemimizi meşgul etmekte. </span></span><span class="Apple-style-span" style="line-height: 19px; "><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"></span></span><div><br /></div><div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcJhR69qLNB1267vokLQnvj3axF031_Sm8OQtuTRRYyFcqifuh2kXdUr2WAFVnBmGiRc4fSUgwdxzCdABmLxvio0Uqggj88XOvXumoWde8dt0y_S9yrhvoEPQ8eiaIEdWcU6pG_c85sZI/s200/saba-tumer-koseye-sikisti.jpg" style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 164px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5356371706158593090" /></div><div>Peki, sizce Türkiye'nin Oprah'sı kim? Yukarıda saydığım özellikler birçok insana "Türkiye'nin en güvenilir kadını" seçilen Seda Sayan'ı çağrıştırsa da ben bu görev titrine nedense Saba Tümer'i yakıştırıyorum. Saba da Oprah gibi senelerini gazeteye ve televizyona vermiş ama orta yaşlarının zirvesinde kariyerinin doruğuna ulaşmış başarılı bir televizyoncu. Bir anda sivrilen ve reytinglerini de aynı oranda sivrilten bir isim. Çok sempatik, doğal, gülüşü zaten şimdiden dillere destan oldu. Hatta gülüşü için onunla evlenirim diyen erkek hayranlarının bile sayısı gitgide artıyor. Ya çok seviyorsunuz onu ya da nefret ediyorsunuz. Programında konuşulan bir konu ertesi gün hemen gazetelerde veya haber sitelerinde "Saba Tümer'in programında bıdı bıdıyı açıklayan bıdı bıdı" şeklinde yayınlanıyor. Hemşeri kontenjanımdan da zaten yerini ayrı tutuyorum ayrı. İzmir milliyetçisi kendisi de benim gibi. Hem kilo bakımından da yakında neredeyse birbirlerini aratmayacaklar. Ne dersiniz, Saba Tümer'den bir Oprah Winfrey olur mu?</div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-31100872763110889602009-07-08T04:23:00.000-07:002009-07-08T04:30:05.956-07:00Artık Kısa Cümleler Kuruyorum.<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(187, 187, 187); line-height: 13px; -webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "></span><span><span><div><br /></div><div>Sizi bilmem ama ben karar verdim,</div></span></span><div><span><span>Su gibi duru olup hep akmaya..</span></span><div><div><span><span>Başka sular tanıyıp çoğalmaya,</span></span></div><div><span><span>Dalgalanmaya, taşmaya..<br />Son günlerde çok düşünür oldum,<br />Zor zamanları çabuk atlatır oldum..<br />Yalnız mıyım insanlar içinde? </span></span></div><div><span><span>Arkadaşlarım, aşklarım içinde?<br />Yara aldım bundan iki yıl önce,<br />Hiç susmadım, şarkı söyledim günlerce..<br />Artık kısa cümleler kuruyorum.<br />Sevdiklerim, sevmediklerim yanımda.<br />Kabullendim her şeyi olduğu gibi, </span></span></div><div><span><span>Yola çıktım, yarınlara..<br />Son günlerde çok düşünür oldum,<br />Zor zamanları çabuk atlatır oldum..<br />Bakıyorum aynaya her gece </span></span></div><div><span><span>İçim rahat, biraz yorgunum sadece.<br />Hayatıma giren herkese, yaşanmış her şeye<br />Teşekkürler.. </span></span></div><div><span><span>Büyüyorum sizinle..</span></span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(187, 187, 187); line-height: 13px; -webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "></span></div></div></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-37853171577904013792009-06-30T23:52:00.001-07:002009-07-01T02:09:00.645-07:00Michael Jackson neyi işaret ediyor?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2k1vAnH_bLn9sstw2aPaAvMZ9j6yg_FwZBxopMEFcNfgbxKrtiBEoLfeuSmgsVOoDyRIcplLZrXTG3fR07o8JEZnWlfw_5_HgEnNt81dPHdp9cPLhxtgOwOjejhn8Y4UDtWwSJ5sTQOI/s1600-h/michael-jackson-remember-the-time.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2k1vAnH_bLn9sstw2aPaAvMZ9j6yg_FwZBxopMEFcNfgbxKrtiBEoLfeuSmgsVOoDyRIcplLZrXTG3fR07o8JEZnWlfw_5_HgEnNt81dPHdp9cPLhxtgOwOjejhn8Y4UDtWwSJ5sTQOI/s200/michael-jackson-remember-the-time.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5353415783189697618" /></a>Benim bazı dönemler için belirli işaretlerim vardır. Misal, küçük bir kız çocuğuyken "kaş aldırmak" büyümek demekti. O zaman genç kız olunurdu. Eğer otobüste size yer verilmeye başlanırsa o zaman da "yaşlı" olursunuz. Michael Jackson'ın ölümünün üzerinden 4 gün geçti. Öldüğü gece internet başında olduğumdan saniyesi saniyesine gelişmeleri izleyen biri olarak ben de herkes gibi haberleri okudum, foto galerilerine baktım, üzüldüm. Çok büyütüp de facebook'ta sayfa sayfa videolarını yayınlamadım, söylediği sözleri msn iletileri yapmadım ama üzüldüm. "Sen hiç etkilenmedin galiba" diyenlere de "zaten yaşayan ölü gibiydi" diyordum. Geçirdiğim kadınsal dönemin hassasiyetinden midir nedir dün ilk defa MJ'ın ölümüne ağladım. Sanırım algılamada sorunum var, üzerinden 4 gün geçti yahu! Hani bazı insanlar vardır ya sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi gelir, onlardandı Michael Jackson. Çocukluğumda da vardı, gençliğimde de. Ne zamanki dün haberlerde MJ için camdan bir tabut düşünüldüğü söylendi ben ağladım! Düet yaptığı insanları gösterdiler, klibinde oynattıkları ünlü oyuncuları, mankenleri. Naomi Campbell "In The Closet" klibinde gencecik. Britney Spears 2001'de henüz kafayı yememiş, Michael Jackson'ın 30. sanat yılı kutlamalarında MJ ile "The Way You Make Me Feel" düeti yaparlarken kariyerinin doruklarında. Jackson, dün haberlerde yayınlanan eski bir görüntüsünde "ben sonsuza kadar yaşamak istiyorum" diyordu utanarak. Ben onu hep mazlum bir ifade ile hatırlıyorum. Karısını öperken bile üzerindeki çekingenliği ile. Michael Jackson'ın ölüm haberinden hemen sonra Madonna'nın demeçlerini araştırdım. "Ağlamayı kesemiyorum" diyordu, suratı ağlamaktan kıpkırmızı. İkisinin birarada bir performansının olmaması büyük eksik benim için. Şimdi Madonna da ölürse, 80 kuşağının bir devri tamamen kapanmış olacak. Demek ki bir işaretim de buydu. "Michael Jackson öldüğünde geçmişinize dönersiniz" işareti.brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-63838789596904100622009-06-30T01:25:00.001-07:002009-06-30T01:36:46.819-07:00Ajandama bakmam lazım!Evet, bir süredir ajanda kullanıyorum. Hem de National Geographic promosyonu, böyle üzerinde yavru kaplanlar filan var, ufacık bişey. İnanılmaz bir rahatlık. Özellikle uzun süredir görüşmediğiniz insanlara vakit ayırıyorsanız, malum yaz ayı bollaşan etkinlikleri unutuyorsanız, birine bir gün için söz verip sonra başkasına da aynı gün için söz verip sonra ikisini birden unutuyor ve iki taraflı trip yiyorsanız kesinlikle ajanda edinmenizi tavsiye ediyorum. Arkadaşlarınızın doğumgünleri, yapacak işleriniz, hatta "ben şu gün ne yapmıştım?" gibi sorularınız için de birebir ayrıca. Değişikliklere kolay uyum sağlayan bünyemle hemen ısındım kendisine, şirkete gelince çantamdan sigara ile beraber ajandamı da çıkarıyorum. Biriyle mi sözleştiniz, çat yazıveriyorsunuz, işte bu kadar! Böyle de savunurum kendisini: Ajanda popülarite sayacı değil, balık hafızanızın kılıfıdır efendim.brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-42252266600715196242009-06-26T06:45:00.000-07:002009-06-26T14:19:47.718-07:00Yalnız kalpler sütunu.<p class="MsoNormal">Merhaba, ben yalnızlığının 10. senesini doldurmuş bir kadınım. Dile kolay tam 10 senedir yalnızım. 15.Haziran.1999 senesinde 2 senelik ilişkisini noktalamış ve tarihler bugünü, tamı tamına 26.Haziran.2009’u gösterirken yalnızlığının onuncu senesi ve onbirinci gününe adımını atmış biriyim. Şu an 25 yaşımı yaşarken, tüm gençliğini belirsiz silüetlerle, yarı yüreksiz geçirmiş bir kadınım. “Yok artık” der gibisiniz. Hiç gören olmamıştır beni şöyle devamlı 3 ay boyunca “sevgilim” dediğim insanla yan yana. En yakın arkadaşlarım beni biriyle elele hatırlamazlar. 10 senedir bir sinemaya, konsere gidip yanımdaki adama omzumu yaslamışlığım yoktur. Doğum günlerimde yanı başımda bir el tutmuşluğum, yeni yıllarda saat 12'yi gösterdiğinde birini öpmüşlüğüm de yoktur. Kendi hayatınızda bunu düşünsenize, 10 sene boyunca bu hissiyattan mahrum olmak nasıl hissettirir? Korkutucu mu? Evet, ben 10 senedir yalnız olan, buna rağmen güçlü olabilen bir kadınım. Güçsüz olsam bugüne dek çok düşmüştüm. Güçsüz olsam yalnızlığımdan şimdiye kadar çok kez korkmuştum. Güçsüz olsam çok isyan etmiştim. 1999 Haziran’ından beri 2 aydan daha uzun süren bir ilişkisi olmayan bir kadın. Hayatındaki ilk hayal kırıklığını ve takiben diğer ikisini daha “babalarından” görmüş, yine de kendine hasar vermemiş kadın. Son 4 senesini “ben ilişki istemiyorum” yalanını tekrarlayan erkeklerle geçirmiş kadın. Yine de inancına atılan her balta darbesinden sonra, kalkıp yaraları ile etrafına gülümsemiş olan kadın. Sakinliğini her daim korumuş, ikili ilişkileri daha çok etrafını gözlemleyerek öğrenmiş, üçüncü gözünü açtığında “saçma” bulduğu bir çok gereksiz duygu ve düşünceye kendi “ilişkiciklerinde” yer vermemiş, halinden şikayet etmemiş, hissettiği ne ise onu yaşamaktan kaçmamış, stratejilere kendini kaptırmamış, kalıpları kabul etmemiş. Yalnızlığı ile iyi geçinebilen, geçmişiyle kavgasız. Sevince sevilmemiş, sevemeyeceği bir seveni bile olamamış bir kadın. Kafasını yastığına koyduğunda yaşanmışlıklardan o kadar yorgun, samimiyetsizliklerin o kadar farkında, bir o kadar rahat ve aynı zamanda düzenden rahatsız. Annesinin kaderini paylaşmaktan ölesiye korkan ama her geçen gün o kadere daha da yaklaşan kadın. Eğer “O” sana gelecekse en son gelsin, film mutlu sonla bitiyormuşçasına “SON” olsun, her şeyin bittiğini sandığın anda gelsin, en umutsuz anında gelsin, manası ile beraber gelsin. "O" şu an bir yerlerde hayatını yaşıyor, bir gün bir yerde karşılaşacak olduğunu düşünmek bile heyecanlı. Heyecanı ile gelsin. Yüzünü dökme küçük kadın, hayat sana bildiği gibi gelsin.</p>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-52530712329531154272009-06-08T16:08:00.000-07:002009-06-08T16:23:00.137-07:003055.Ufak tefek şeylere hala heyecan duyuyor olabilmemi çok seviyorum. Misal, sezonun açılışını yaptığım Harbiye Açıkhava Konserleri. Eskiden beri severim Harbiye Açıkhava'yı. İçeri girdiğimde böyle garip bi şekilde heyecanlanırım filan. Ya da Olafur Arnalds'ın ilk defa dinleyeceğim yeni albümü ile uyuyacak olmam mesela.. Veya ne biliyim, belirsiz bile olsa yüzümde tebessüm ettiren o güzel küçük anlar. Polyanna olmadığımı, hatta Erdener Abi seviyesinde rahat oluşumu da herkes bilir halbuki. Yine de hala heyecanımı ve utanma duygumu kaybetmediğime seviniyorum. Bunun sevinilecek bir yanı olup olmadığını bile bilmememe rağmen.brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-11804879355906713942009-06-04T06:28:00.000-07:002009-06-04T15:04:39.600-07:00iki bilinenli denklem.<div>Eğer bir dış etken seni üzüyorsa, verdiği acı o şeyin kendisinden değil, senin o acıya yüklediğin değerdendir. Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır zaten..</div><div><br /></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-34909843539973710892009-05-28T04:56:00.000-07:002009-05-28T05:22:09.409-07:00hoptek moptek.Kolbastıdan çok korkuyorum. Ellerini kollarını sallayarak bacaklarını ve kafalarını durmaksızın oynatmaları bir gece rüyama girerse altıma yapabilirim. Korkunç değil mi? Hoptek ve faroz kesmesi diye çeşitleri de çıkmış. Kızlar yaptığı zaman daha korkunç oluyor. Kuduz olup krize girmişler ya da elektrik vermişler gibi. Neden aylardır insanlar kolbastıyla yatıp kolbastıyla kalkıyor? Bi tek bana mı korkunç geliyor? Sonra, "göbeği ata ata uludağ limonata" da bir o kadar mide bulandırıcı. Neden göbeğimi ata ata limonata içeyim? Sonra şu bebek bezi reklamındaki çizimle oluşturulmuş iki korkunç çocuk. Rober Hatemo'nun şarkısı yeteri kadar korkunç değilmiş gibi sanki bir de bebek sesiyle bunlara o şarkıları söletmişler. Yapmayın, etmeyin, korkuyorum yahu.brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-22817454367815736802009-05-26T15:06:00.000-07:002009-05-27T04:19:03.029-07:00Son zamanlarda...<span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">En çok şunlara üzülüyorum:</span><div><br /></div><div>Oi Va Voi'nin konserine girişim olabildiği halde gitmeyişime. Yalın çocukcağızımın "Bit Pazarı"ndan dolayı üstüne çok gitmelerine. Tavuk çevirme bile bulunabilen mahallemde, sapı kopan çantamı yaptırabilecek bir çantacı bulunmayışına. Ütü yapmaktan ölümüne tiksinen bir bünyeye sahip oluşuma. 15 senelik televizyonun "tüpünün" uzun zamandır izlemek için can attığım "The Fall"u izlerken bitmesine.</div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">En çok şunlarda iddialıyım:</span></div><div><br /></div><div>"Dikkatli" yemeyi bırakmamakta. Dikkat ettiyseniz "diyet" demiyorum. Elimde hali hazırda 3 sezonu mevcut olan "How I Met Your Mother"a başlamakta. MSN Games' de bulunan "Mayın Tarlası" oyununda. Tık demeden 07:30 da uyanabilmekte. Bloğuma yaz kreasyonuna uygun bir şablon seçmekte, ki göründüğü üzere yaptım bunu.</div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">En çok şu sorulara yanıt arıyorum:</span></div><div><br /></div><div>Zeynep daha ne kadar "beni dışlıyosunuz dimi" diyecek? Magazin programları ne zaman fonda "İsmail YK - Çatlak Zilli" çalmaktan vazgeçecek? Adres tarifini kusursuz anlayabileceğim bir yer var mı yeryüzünde? Hadise ve Sinan Akçıl "Düm Tek Tek"in teliflerinden kaç para indirmiştir? Şişhane metro çıkışından Taksim'e çıkana kadar kaç basamak var?</div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">En çok şunları izliyorum:</span></div><div><br /></div><div>Facebook'un gereksiz video çöplüğüne dönüşmesi sonucu "1 Kadın 1 Erkek". Lost 5.sezon. Kanal D' sinden Olay TV' sine kadar düşünebileceğiniz tüm magazin programları. Napalım iş gereği mesleki deformasyon.</div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">En çok şunları dinliyorum:</span></div><div><br /></div><div>Hande Yener "Hayrola" albümü, Göksel "Mektubumu Buldun Mu?" albümü, Teoman "İnsanlık Halleri" albümü, Oi Va Voi' nin 4 albümünü birden, Nine Inch Nails - tamamen random, Röyksopp "Junior" albümü, Norrda "Infinite Face" albümü, Yasemin Mori "Hayvanlar" albümü. Şirketin yanındaki ilköğretim okulunun "Hababam Sınıfı" melodili teneffüs zili. Mütemadiyen Nagihan'ın telefon melodisi.</div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-2225815881267826882009-05-17T15:15:00.000-07:002009-07-31T07:06:46.387-07:00Kalbimi kırma, bir gün duracak nasılsa.Hani yeni yıl ile beraber insanlar bazı kararlar alırlar. Gazetelerde, dergilerde dosya haberler yapılır, yeni yılda şunları yapın, şöyle olun böyle olun bıdı bıdı diye. İnsanın başına ne zaman ne geleceği belli olmuyor işte, ben de bunları yıl ortasında farkettim. Birkaç zamandır teflon tava gibiyim. Hiç birşey bana yapışmıyor. Down triplere girip kendimi harap etmiyorum. Bu durumumdan şikayet ettiğim de olmadı. Ben artık hiç bişey hissetmiyor muyum acaba, hissetme özürlü mü oldum diye de dönüp bakmadım açıkçası. Çünkü özellikle annemin yanıma son gelişinden sonra hayatta sağlıktan ve ölümden başka çok da fazla mutsuz olacak kadar önem taşıyan herhangi birşey göremiyorum. Yakın bir arkadaşımla konuştukça bu olguyu daha da sağlamlaştırıyorum. Diyor ki bana: <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Hayatımız boyunca hep mutlu olmak için yaşamıyor muyuz? Yegane isteğimiz mutlu olmak değil mi? O zaman neden kendimizi bad triplere sokuyoruz?"</span> Bilmiş bilmiş cevap veriyorum: <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Hayalkırıklığı yaşıyoruz çünkü"</span> diye. Demek ki beklentimiz var ki hayalkırıklığı yaşıyoruz. E neden o zaman beklenti içine girioruz ki? Kim bize beklentin olsun diyor? Yaptığımız herşeye sıfırdan başlıyorsak eğer bu beklenti ne diye? Olursa sevinirsin, olmazsa eğer beklenti içine girmediğin için çökmemiş olursun. Ayrıca beklenti içine girmek gibi bir hakkımız da yok. Ne olacaksa o oluyor sonunda çünkü. Senin için <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"sen olmazsa olmazsın"</span> diyen insan şimdi seni görmüyor mu? Sen de oturup ağlıyorsun, üzülüyorsun. Eeee? O sana öyle dedi diye sen gerçekten de <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"olmazsa olmaz"</span> mısın yani? Kim sana onun gitmeyeceğinin güvencesini vermiş? Sen başkasına gitmeyeceğinin güvencesini verebiliyor musun? Anlık söylenen şeylere ne çabuk kanıyor, ne çabuk mutlu oluyorsun.. Bu da hayalkırıklığı işte. Beklenti varsa daha çok hayalkırıklığı olur. Hayatına bakmak lazım, ne takdir beklemek hayati önem taşıyor ne de yaptığın şey görülmesini beklemek.<div><br /></div><div>Özellikle son zamanlarda böyle hissetmemin bir nedeni daha var. Mutsuz hissettiğim zamanlar içten içe <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"neden mutsuzum?"</span> diye soruyorum. Mutsuz olduğumu hissettiğim anda, o mutsuzluğu kendimi harap ederek dibine kadar yaşamaktansa "nasıl bunu düzeltebilirim"i aramaya başladım. Eğer mutsuzluğuma karşılık içimden gelen cevap <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"keşke şu olmasaydı"</span> gibi <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"keşke" </span>içeren bir cevapsa, şunu biliorum ki, <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"keşke"</span> diyecek birşey yok aslında. Çünkü o zamana tekrar geri dönsem, tekrar elimde aynı şartlar olsa, ben tekrar aynı yapıda ve aynı kişi olacağım için yine izlediğim yolu seçecektim zaten. E o zaman <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"keşke"</span> dememin ne anlamı var ki? </div><div><br /></div><div>Mutsuzluğumu sorguladığım zaman içimden gelen cevap uzun zamandır hayatımda birinin olmaması ise, birden bir soru daha beliriyor. <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Neden ben birine ihtiyaç duyuyorum?"</span> Cevap: <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Hayatı paylaşmak için, birinin sevgisine sığınmak için, sarılmak için vs vs.."</span> O zaman ben yalnızlık korkusu içinde mi oluyorum? E zaten doğduğum andan beri yalnızım. Ben bir bireyim ve birey temelinde tek kişidir, yalnızdır. Güvende olma ihtiyacımı bir insanla mı kapatıcam? Tamam sarılmak vs. bunlar çok güzel paylaşımlar ama bunları hep dışarıdan görmüyor muyuz? Biri hayatına giriyor, birlikte çok güzel şeyler yaşıyorsun sonra bitiyor ve kendini harap ediyorsun. Neden? Bir daha o güzellikleri o insanla yaşayamıcağın için. Bir daha elele onunla yürüyemeyeceğin, beraber uyuyamayacağın için. Yani temelinde<span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"> "yalnız kaldığın</span><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"</span> ve yine sıfırdan başlayacağın için. Uzun zamandır o kadar alışmışsın ki herşeyi onunla yapmaya, o gittiğinde yönünü arayan devreleri bozulmuş robotlar gibi kalıyorsun. E gitmek istiyorsa, yalnız kalmak istiyorsa, ya da başkasını istiyorsa neden ben <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"yalnız kaldım"</span> diye mutsuzluğa düşeyim? Yaşadığım, öğrendiklerimle yanıma kar kalmalı. <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Evlenmek"</span> isteğinin temelinde de bu var. <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Evlenmek"</span> zaten öğretilmiş birşey değil mi? Evlenme kavramını bilmesen bunu yerine getirir misin? Hayatının sonuna dek güvende olmak istiyorsun işte. İyi de güvende olmak, bir insanı sevmek bu mu acaba gerçekten?</div><div><br /></div><div>Mutsuzluğumun temelinde daha iyi şartlarda olmak varsa düşünüyorum. Harekete geçmeyip şikayet ettiğim sürece ne değişecek? Önüme milli piyango çıkacak olan tam bilet mi konulacak? Bu kabulleniş değil aslında. Ne zor şartlarda yaşayan insanlar var. Onlar geliyor aklıma. Ya sarılmak gerek yapılan şeye ya da etrafına bakmak <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"şartlarımı iyileştirecek daha ne yapmalı?"</span> diye. Birçok insan kararlarını kısıtlı zamanlarda veriyor. Sevebileceğin insanı seçmek, yapacağın işi seçmek, gideceğin okulu seçmek gibi birçok şeyin kararını enine boyunda düşünmeden veriyorsak şikayet neyi değiştirir? Hayatımızı bu kısıtlı zamanlarda verilen kararlar yönlendiriyor zaten. Bir insanı seçiyorsun, o yöne doğru direksiyonu kırıyorsun ve o yolun sana gösterdiği tabelalarla ilerliyorsun. Bir işi seçiyorsun, onun istikametine giriyorsun, o yolda karşına çıkan fırsatları değerlendiriyor ya da diğer duraklarından geçiyorsun. Kararını sen veriyorsun zaten, sonuçlarını görecek veya değiştirecek olan da sensin. Kendi hayatının başrolüsün sen. Durmak istediğin yerde durur, istediğin yerde direksiyonunu kırarsın. Etafımızda yeteri kadar mutsuz insan görmekten sıkılmadık mı zaten? Neden bir de ben kendimi mutsuzluğa adayıp o güruh içine katılmak isteyeyim? Yeterince kalabalıklar zaten, bir de bana gerek yok bence. Tabi ki hissiyat denen şey var, tabi ki insanın büyük bir parçası hissiyat. Mutsuz olmamak için uğraşmak zaten robotlaşmak, tek tipleşmek değil ki. Büyük ihtimalle, Allah korusun beni şimdi işten çıkarsalar ben de eve dönüş yolumda içim çıkarcasına ağlarım herhalde.</div><div><br /></div><div>Tek birşey var ki değiştiremezsin. Ölüm. Ölüm, <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"aman sevgilim beni terk etti, aman en iyi arkadaşım beni sattı" </span>gibi bir kayıp değil. O insanı bir daha göremeyeceksin çünkü seninle aynı yerde yaşayamayacak. Canın istediğinde bi telefon açıp sesini duyamayacaksın. Bir mezar taşından ibaret olacak o kadar. İstesen de birşeyleri artık değiştiremeyeceksin. Pamela Spence ablamızın dediği gibi; <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"herşey boş aslında şu ölümlü dünyada, kalbimi kırma bir gün duracak nasılsa".</span></div><div><br /></div><div>Çok uzun süre ben de farkında olmadan reddettim belki ama kendine karşı dürüst olmak gerek. Özellikle de kendin hakkında düşünerek konuşmak gerek. Yazımı, beni bunları düşünmeye iten yakın arkadaşımın aklımda uzun yıllar boyunca kalacağını düşündüğüm bir cümlesi ile bitirmek istiyorum. <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"İnsan denilen varlık çok büyük bir yalancıdır, çünkü en başta kendine yalan söyler".</span></div><div><br /></div><div><br /></div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6858673138197153601.post-42926038449145214842009-05-15T15:31:00.000-07:002009-05-18T06:06:52.314-07:00Tehlikeli kadınlar & Değişken erkekler<div>Evet ben kadınlardan korkan bir kadınım. Haklarını yemeyelim, hepsinden değil bir türünden. Kadınların, <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"yok artık lebron james!"</span> diyeceğiniz erkekleri bile muma çevirme, 360 derece değiştirme güçleri vardır. Genellikle cümle öbeklerinde <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"mersi, şekerim, canikom"</span> gibi <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"what the fuck?"</span> tepkisi vereceğiniz kelimeler kullanan kadınlar bu işi tahmin ettiğinizden daha iyi kıvırırlar. Çok yakınınız olan erkek dostunuz, fazla işlem görmüş elementlerin metal yorgunluğundan incelip kopması misali, bu türdeki kız arkadaşından ayarı yiyince, balatası da biraz fazla sıkılınca, <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"size mesafe koymak"</span> ile <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"sizinle hiç konuşmamak"</span> arasındaki o ince çizgiyi algılayamayarak, birdenbire size mahalle bakkalıymışsınız gibi davranmaya başlar. Hem de sadece erkek cinsiyetine değil, kadın cinsiyetine dahil olduğunuz için. Bir sevgilisi olana kadar gündelik hayatınızla ilgili birçok şeyi konuşup paylaştığınız yakın arkadaşınızın, sevgilisi olduktan sonra hayatınıza dair öğrenmek isteyeceği hiç birşey kalmaz. Ona kendi kurduğu <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"ikili"</span> hayat yeterlidir. Bi de sizinle iki çift muhabbet etmesine ne gerek vardır?<span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"> "Baba" </span>yerine koyduğunuz, defalarca omzunda ağladığınız, fikrini sorduğunuz, aynı şeyi söyleyince birbirinize bakıp kahkahalar attığınız, oyunlar oynadığınız dostunuzdur o. Mazallah anneniz ölse, sizin başınıza bi kaza gelse en son o duyar. Üstelik <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"acil durumda aranacak ilk kişi"</span> listenizde onun adı olmasına rağmen. <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Merhaba"</span> deyip yanağından öpmeniz bu erkeklerimiz için caiz değildir, günahtır. Ellerinde olsa suratınıza bile bakmayı günah sayarlar. Neme lazım, elinizden birşey almaları gerekirse eğer, parmağının ucuyla alıp koşa koşa eski yerlerine geri dönerler. <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"Hayırdır inşallah?"</span> diyip iyi niyetinizle anlamayı ve konuşmayı denersiniz ama ben size söyliyim, <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"dostluk"</span> kurumuna ve yaşadıklarınıza saygısı olmayan <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"yakın"</span> dostunuzla konuşmaktansa, duvara konuşun aynı şey. Bir şey değişiyor sanıyorsanız, daha bekleyecek bolca zamanınız var demektir. Ama siz deneyin tabi konuşmayı, denemesi bedava. İçinizden, dostunuzu omuzlarından tutmak suretiyle <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"hey arkadaşım, kendine gel! benim ben, dostun!"</span> diyerek sarsmak mı geliyor? Haddinizi bilin, edebinizle önce gidin sevgilisinden onaylı bir izin belgesi ile bir yetki belgesi alın. Bugün gidin, yarın gelin, bugün gidin yarın gelin. Arkadaşınıza insaniyet namına birşey sorarsanız, alacağınız maksimum cevaplar:</div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">a) Evet</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">b) Hayır</span></div><div><br /></div><div>seçeneklerinden biridir. Eğer bu cevap, kazara kuracağı bir cümleye tamamlanıyorsa, o cümle muhakkak bir veya birden fazla emir kipi içerir. Aman ha bir zamanlar yakın iki arkadaş olduğunuzun göstergesi olan <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"canım, annem, kuzum, dostum"</span> gibi hitap şekilleri seçmeyin. Seçicekseniz de buzdolabı karşısında birkaç egzersiz yapın ki, yakın arkadaşınızın bu haline alışmanız daha az zaman alsın. Sonra karşıdan soğuk hava dalgası gelince, aynı tepkiyi arkadaşınızdan alamadığınızda öyle birden şoklamayın. Kendinize üvey evlat muamelesi yapıldığını da düşünmeyin çünkü şunu bilin ki üvey evlatlar bile sizden daha iyi muamele görüyorlar. Yani üvey evlatlara haksızlık etmeyin. Lise hayatımdan beri hangi erkeği <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"dostum"</span> olarak gördüysem, sağolsunlar canlarım beni hiç bu konuda yanıltmadılar. Dolayısıyla yukarıda yazdıklarım, anlık bir olay sonucu değil, senelerin tecrübesi ile sabittir. Ben bugünden itibaren nazarlık takmaya ve <span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">"acil durumda aranacak kişi"</span> listemi güncellemeye karar verdim. Yoksa benim sonum trajikomik bir şekilde ya hemcinslerimden ya da dost bildiğim erkeklerden olacak.</div>brokenbiscuithttp://www.blogger.com/profile/11946330996343478812noreply@blogger.com0