23 Eylül 2009 Çarşamba

İzmir etkisi.

İzmir mi değişmiş ben mi anlamadım. Bir kere "Yeni Girne" diye bir semt oluşmuş İzmir'e gidemediğim iki senelik süreçte. Dakika bir gol bir, sanki bu şehrin artık yabancısı olduğumu suratıma vuran servis şoförü oldu.

- Afedersiniz, ben Girne'ye gidicem, bu servise mi binmeliyim?
- Yeni Girne mi Eski Girne mi?
- ... (uzun sessizlik, uykusuzluktan çökmüş gözlerim) Aralarında ne fark var (wtf?!)
- ... (sessizlik) Siz nerede ineceksiniz?

Evimi karşıdan görüyorum. 4 gün için iki koca bavul aldığım için yürümekte zorlanıyordum ki hemen bir İzmir insanı yanıma yanaşıp yardım etti sağ olsun. Dakika iki gol iki. İzmir insanı hala aynı, hala cana yakın, hala beklentisiz ve naif. 7 sene sonra ilk kez annemin evinde olmak da beni yabancılaştırmadı değil hani.. Çok anılarım saklı o evde ama nedense ilk şokla hiç biri aklıma gelmedi. E tabi, annemin balkonda hazırladığı boyozlu, gevrekli mükellef kahvaltıyı anılarıma tercih edebilen bir bünyeye sahibim. Zamanında gizli gizli sigara içtiğim odam çok da değişmemiş. Yatak ve bilgisayarın yeri farklı o kadar. Bir de 36 beden olduğum dönemlerime ait kocaman bir fotoğrafım çerçevelenmiş, asılı duruyor. Karşı apartmandaki meraklı teyze de hala yaşıyor, sadece biraz daha yaşlanmış. Hala gözlerinin içine bakıyor uzun uzun. Kahve falıyla ve düşük çenesi ile ünlü alt komşumuzun kızı da evlenmiş. İlk kez dedemin mezarına gittim o gün. O günün anısına kendime Tadelle alıcam dedim ama unutmuşum, şimdi aklıma geldi. Ananem bambaşka, büyüklüğüne hayran olmamak elde değil. "Ah yemenici, ben seni daha hayattayken affettim, bilesin" diyor mezara su dökerken, gözleri dolu. Lise hayatımla görüşüyorum sonra. Sadece görünüşlerimiz değil değişen, tecrübelerimiz, vizyonumuz değişmiş. Hiç birimiz aynı dilden konuşmuyoruz aslında. Belki de savunduğumuz şeyleri duydukça şaşkınlığa düşüyoruz. Ne de olsa hiç birimiz 16'mızda değiliz artık. Yaşadığım şehir de İzmir değil, hiç bir zaman olmayacak da. O insanlar şimdi de güzeller, ama biz beraberken o zamanlar güzeldik. EGS Park'ın adı değişmiş, olmuş Ege Park. Reci's olmuş RCS, ama lavaş pizzası hala aynı. Dershane hayatımın geçtiği 121 numaralı otobüs artık konuşuyor, sonraki durakları filan sayıyor. İyi de olmuş, yoksa durağımı kaçıracaktım, unutmuşum.. İlk kez Saat Kulesi fotoğrafı çekilecek bir yer oluyor benim için. Gençliğimi geçirdiğim adamla buluşuyorum. Hala aynı, herşeyi ile aynı. Beni değişmiş görmek onu şaşırtıyor. Nasıl şaşırtmasın ki, ben de onu aynı bulunca şaşırıyorum ne de olsa. İlk defa karşılıklı içki içiyoruz, çakır keyif oluyoruz. Hala onunla yapmadığımız şeyler varmış demek ki. Rock müzikle tanıştığım mekanlar aynı yerlerinde duruyorlar, yeni müdavimleri var belli ki. Belki onlar da balkonda gizlice sigara içiyorlardır. Kafama esip kimseye bir şey söylemeden piercing yaptırdığım yer de duruyor. Dövmemi de onlara yaptıracaktım, kısmet olmadı. Dakika üç gol üç. Para bozdurmaya girdiğim çiçekçi tüm içtenliği ile gül hediye ediyor. Evet gülden nefret ederim ama İzmir insanı işte, seviniyorsun. İstanbul'dan geldiğimizi duyan barmen hemen ikramlar sunuyor, gülüyoruz, "hadi o zaman Sinan'a içelim" diyoruz, kadehlerimizi bu İzmir'li barmen Sinan'a kaldırıyoruz. Foça'nın denizi hala çivi gibi, denizi de bolca kestaneli. Az çıkarmadım çocukken ayağımdan o kestaneleri. Anneannemin evinde yine fotoğraf köşesi duruyor. Ailemizdeki herkes oradan gülümsüyor. Büyüklü küçüklü fotoğraf karelerinden. Ailemiz genişledikçe fotoğraflar da artıyor o köşede. Anneannem hala ısrarla bir an önce orada benim çocuğumun fotoğrafını da görmek istiyor. Benim, eşimin ve çocuğumun bir arada gülümsediği bir fotoğraf. Kumruya, gevreğe, boyoza, tulum peynirine bolca doyuyorum. Sanırım biraz kilo da aldım. Otobüs hatları değişmiş, insanlara yol sormak tuhaf geliyor başlarda. Herkesin farklı hikayeleri olmuş. Lisedeki en yakın arkadaşımın da, yolda gördüğüm ilkokul arkadaşımın da. Tabi haliyle benim de. Ha bir de hayatımda ilk defa faytondan düşen ve atların arkasından koşan bir faytoncu gördüm. Annemin koynunda saten çarşaflarda uyudum. Bostanlı'da açılan barlar sokağında içtim. Güzel kızları, yakışıklı erkekleri izledim. İstanbul'un ve İstanbul'da olan bir insanın özlemini içimde duydum. Dayım'la ilk kez bu kadar eğlenceli vakit geçirdim. Galatasaray Kasımpaşa'yı 3-1 yendi. Bir yerlerde hayat hep devam etti. Şimdi evimde oturduğum koltukta devam ettiği gibi. Ve bana koşuşturmakla geçen 4 gün tabi ki yetmedi. 2 ay sonra kaldığım yerden devam etmek üzere..



7 Eylül 2009 Pazartesi

Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.

elinde koca koca 3 tane torbayla yola çıkmıcaksın. özellikle karşıya geçiyorsan Allah sabır versin, ne diyim. Otobüste yer veren bir çocuğun verdiği yere oturmaya çalışırken torbalarımın saçılması, o sırada şöför tarafından yapılan frenle çocuğun ayağına basmam (ki yer verdiğine eminim şu an pişmandır), toparlanıyım derken bir kızın saçına yapışmam, "ay çok özür dilerim" zırvalığına girmişken dizimi sert bir şekilde vurmam. Bunlar hoş şeyler değil tabi.
 
Copyright © 2010 android. All rights reserved.
Blogger Template by