30 Haziran 2009 Salı

Michael Jackson neyi işaret ediyor?

Benim bazı dönemler için belirli işaretlerim vardır. Misal, küçük bir kız çocuğuyken "kaş aldırmak" büyümek demekti. O zaman genç kız olunurdu. Eğer otobüste size yer verilmeye başlanırsa o zaman da "yaşlı" olursunuz. Michael Jackson'ın ölümünün üzerinden 4 gün geçti. Öldüğü gece internet başında olduğumdan saniyesi saniyesine gelişmeleri izleyen biri olarak ben de herkes gibi haberleri okudum, foto galerilerine baktım, üzüldüm. Çok büyütüp de facebook'ta sayfa sayfa videolarını yayınlamadım, söylediği sözleri msn iletileri yapmadım ama üzüldüm. "Sen hiç etkilenmedin galiba" diyenlere de "zaten yaşayan ölü gibiydi" diyordum. Geçirdiğim kadınsal dönemin hassasiyetinden midir nedir dün ilk defa MJ'ın ölümüne ağladım. Sanırım algılamada sorunum var, üzerinden 4 gün geçti yahu! Hani bazı insanlar vardır ya sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi gelir, onlardandı Michael Jackson. Çocukluğumda da vardı, gençliğimde de. Ne zamanki dün haberlerde MJ için camdan bir tabut düşünüldüğü söylendi ben ağladım! Düet yaptığı insanları gösterdiler, klibinde oynattıkları ünlü oyuncuları, mankenleri. Naomi Campbell "In The Closet" klibinde gencecik. Britney Spears 2001'de henüz kafayı yememiş, Michael Jackson'ın 30. sanat yılı kutlamalarında MJ ile "The Way You Make Me Feel" düeti yaparlarken kariyerinin doruklarında. Jackson, dün haberlerde yayınlanan eski bir görüntüsünde "ben sonsuza kadar yaşamak istiyorum" diyordu utanarak. Ben onu hep mazlum bir ifade ile hatırlıyorum. Karısını öperken bile üzerindeki çekingenliği ile. Michael Jackson'ın ölüm haberinden hemen sonra Madonna'nın demeçlerini araştırdım. "Ağlamayı kesemiyorum" diyordu, suratı ağlamaktan kıpkırmızı. İkisinin birarada bir performansının olmaması büyük eksik benim için. Şimdi Madonna da ölürse, 80 kuşağının bir devri tamamen kapanmış olacak. Demek ki bir işaretim de buydu. "Michael Jackson öldüğünde geçmişinize dönersiniz" işareti.

Ajandama bakmam lazım!

Evet, bir süredir ajanda kullanıyorum. Hem de National Geographic promosyonu, böyle üzerinde yavru kaplanlar filan var, ufacık bişey. İnanılmaz bir rahatlık. Özellikle uzun süredir görüşmediğiniz insanlara vakit ayırıyorsanız, malum yaz ayı bollaşan etkinlikleri unutuyorsanız, birine bir gün için söz verip sonra başkasına da aynı gün için söz verip sonra ikisini birden unutuyor ve iki taraflı trip yiyorsanız kesinlikle ajanda edinmenizi tavsiye ediyorum. Arkadaşlarınızın doğumgünleri, yapacak işleriniz, hatta "ben şu gün ne yapmıştım?" gibi sorularınız için de birebir ayrıca. Değişikliklere kolay uyum sağlayan bünyemle hemen ısındım kendisine, şirkete gelince çantamdan sigara ile beraber ajandamı da çıkarıyorum. Biriyle mi sözleştiniz, çat yazıveriyorsunuz, işte bu kadar! Böyle de savunurum kendisini: Ajanda popülarite sayacı değil, balık hafızanızın kılıfıdır efendim.

26 Haziran 2009 Cuma

Yalnız kalpler sütunu.

Merhaba, ben yalnızlığının 10. senesini doldurmuş bir kadınım. Dile kolay tam 10 senedir yalnızım. 15.Haziran.1999 senesinde 2 senelik ilişkisini noktalamış ve tarihler bugünü, tamı tamına 26.Haziran.2009’u gösterirken yalnızlığının onuncu senesi ve onbirinci gününe adımını atmış biriyim. Şu an 25 yaşımı yaşarken, tüm gençliğini belirsiz silüetlerle, yarı yüreksiz geçirmiş bir kadınım. “Yok artık” der gibisiniz. Hiç gören olmamıştır beni şöyle devamlı 3 ay boyunca “sevgilim” dediğim insanla yan yana. En yakın arkadaşlarım beni biriyle elele hatırlamazlar. 10 senedir bir sinemaya, konsere gidip yanımdaki adama omzumu yaslamışlığım yoktur. Doğum günlerimde yanı başımda bir el tutmuşluğum, yeni yıllarda saat 12'yi gösterdiğinde birini öpmüşlüğüm de yoktur. Kendi hayatınızda bunu düşünsenize, 10 sene boyunca bu hissiyattan mahrum olmak nasıl hissettirir? Korkutucu mu? Evet, ben 10 senedir yalnız olan, buna rağmen güçlü olabilen bir kadınım. Güçsüz olsam bugüne dek çok düşmüştüm. Güçsüz olsam yalnızlığımdan şimdiye kadar çok kez korkmuştum. Güçsüz olsam çok isyan etmiştim. 1999 Haziran’ından beri 2 aydan daha uzun süren bir ilişkisi olmayan bir kadın. Hayatındaki ilk hayal kırıklığını ve takiben diğer ikisini daha “babalarından” görmüş, yine de kendine hasar vermemiş kadın. Son 4 senesini “ben ilişki istemiyorum” yalanını tekrarlayan erkeklerle geçirmiş kadın. Yine de inancına atılan her balta darbesinden sonra, kalkıp yaraları ile etrafına gülümsemiş olan kadın. Sakinliğini her daim korumuş, ikili ilişkileri daha çok etrafını gözlemleyerek öğrenmiş, üçüncü gözünü açtığında “saçma” bulduğu bir çok gereksiz duygu ve düşünceye kendi “ilişkiciklerinde” yer vermemiş, halinden şikayet etmemiş, hissettiği ne ise onu yaşamaktan kaçmamış, stratejilere kendini kaptırmamış, kalıpları kabul etmemiş. Yalnızlığı ile iyi geçinebilen, geçmişiyle kavgasız. Sevince sevilmemiş, sevemeyeceği bir seveni bile olamamış bir kadın. Kafasını yastığına koyduğunda yaşanmışlıklardan o kadar yorgun, samimiyetsizliklerin o kadar farkında, bir o kadar rahat ve aynı zamanda düzenden rahatsız. Annesinin kaderini paylaşmaktan ölesiye korkan ama her geçen gün o kadere daha da yaklaşan kadın. Eğer “O” sana gelecekse en son gelsin, film mutlu sonla bitiyormuşçasına “SON” olsun, her şeyin bittiğini sandığın anda gelsin, en umutsuz anında gelsin, manası ile beraber gelsin. "O" şu an bir yerlerde hayatını yaşıyor, bir gün bir yerde karşılaşacak olduğunu düşünmek bile heyecanlı. Heyecanı ile gelsin. Yüzünü dökme küçük kadın, hayat sana bildiği gibi gelsin.

8 Haziran 2009 Pazartesi

3055.

Ufak tefek şeylere hala heyecan duyuyor olabilmemi çok seviyorum. Misal, sezonun açılışını yaptığım Harbiye Açıkhava Konserleri. Eskiden beri severim Harbiye Açıkhava'yı. İçeri girdiğimde böyle garip bi şekilde heyecanlanırım filan. Ya da Olafur Arnalds'ın ilk defa dinleyeceğim yeni albümü ile uyuyacak olmam mesela.. Veya ne biliyim, belirsiz bile olsa yüzümde tebessüm ettiren o güzel küçük anlar. Polyanna olmadığımı, hatta Erdener Abi seviyesinde rahat oluşumu da herkes bilir halbuki. Yine de hala heyecanımı ve utanma duygumu kaybetmediğime seviniyorum. Bunun sevinilecek bir yanı olup olmadığını bile bilmememe rağmen.

4 Haziran 2009 Perşembe

iki bilinenli denklem.

Eğer bir dış etken seni üzüyorsa, verdiği acı o şeyin kendisinden değil, senin o acıya yüklediğin değerdendir. Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır zaten..

 
Copyright © 2010 android. All rights reserved.
Blogger Template by